28 Eylül 2012 Cuma

Fear


2012` de dunyanin sonunun geleceginden endiselenmiyorum..
Endisem su ki, dunyanin hicbirsey degismeden varligini devam ettirecegi!

24 Eylül 2012 Pazartesi

Yolculuk Duasi / Zehra






O'dur bütün gemileri ve hayvanları binmeniz için sizin hizmetinize veren; böyle yapar ki onlara hükmedesiniz ve ne zaman onlardan yararlanırsanız Rabbinizin nimetlerini hatırlayıp “[Bütün] bunları bizim hizmetimize veren O ne yücedir, çünkü [O olmasaydı] biz bunu elde edemezdik;o halde biz mutlaka O'na döneceğiz!” diyesiniz." 
(Zuhruf 12-13-14)


* Yarin nasipse yolculuk var. Allah hayirlisiyla gidebilmeyi ve varabilmeyi nasip etsin.
* Ozlem ablacim, arabana her oturdugunda (kisa mesafeler dahil) bu ayetleri, her defasinda o guzel arap aksaninla yuksek sesle okumani hic unutmiycam = )
* Ve Allah en yakin zamanda umre yapmayi (Saudi Arabian Airlines ile gitmeyi = ) ve pilotun duasina amin demeyi bize hediye etsin insallah Nurdan ablacim. 

21 Eylül 2012 Cuma

Kem söz sahibine aittir / Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Sevgili Peygamberimiz Efendimiz (s.a.) hakkında karalayıcı, küçük düşürücü, hakaret içeren bir film yapılmış, bu yüzden müslümanlar ayağa kalktılar, kendi ülkelerinde şiddet içeren toplantı ve yürüyüşler yapıyorlar, filmi yapan kâfiri tel'in ediyor ve filmin oynatılmaması için tedbir alınmasını istiyorlar.

Tepki ve talep normaldir, ama normal ve meşru olmayan davranış şiddettir, masum insanların canlarına ve mallarına zarar vermektir.

Düşünce ve ifade hürriyetini hakarete kadar vardıranlar bizim ülkemizde ve dünyada eksik değiller; başbakandan sıradan insanlara kadar birçok kimseye basında, sanat gösterilerinde, kitaplarda hakaret ediliyor; yargıya müracaat ediliyor, yargı bilirkişiye havale ediyor, bilirkişi de çok kere 'Bu bir ifade ve düşünce hürriyeti eseridir, suç sayılmaz' diye rapor veriyor.

Şüphesiz Peygamberimiz Efendimize hakaret ile bir başkasına hakaret eşit değil, ama 'Kur'an'ın değerli kılındığını bildirdiği' hiçbir insana hakaret caiz olamaz. Düşünce ve ifade hürriyetini hakarete kadar genişletenler henüz insan olamamış yaratıklardır. Her kim ve ne sebeple olursa olsun Peygamberimize ve bu arada başka dinlerin mensuplarının kutsallarına hakaret etmek eğer bireye ait bir davranış ise ahlaksızlık, edepsizlik, değerlere isyandır. Bir şahıstan çıksa da bunu bir gurup, kuruluş, kurum, ajan vb. tertip ediyorsa meselenin ideolojik, siyasi ve stratejik boyutu da var demektir.

İslam'ı ve Peygamberini herkesin sevmesi beklenemez; ama insana ve kutsallara saygı insan olan herkesten beklenir. Böyle bir saygısızlık yapıldığında yapanın en yakını birinci derecede engellemek ve kınamaktan sorumludur; sonra bu sorumluluk halka halka genişleyerek insanlık şuur ve onuruna sahip herkesi içine alır, almalıdır.

Son olayda ve benzerlerinde İslam topluluklarında görülen tepki davranışlarını tasvip etmek mümkün değildir. Toplanılır, engellenmesi, yapanın cezalandırılması istenir, sorumlular uyarılır... ama yakmak, yıkmak, öldürmek, yaralamak ne demektir; bunun hangi kitapta yeri vardır?!

İşin siyasi ve stratejik yönüne gelince; bu bakımdan yapılanlar tam da tuzağa düşmenin, düşmanın istediğini gönüllü yapmanın resmidir.

Kurt kuzuyu yemeye niyet edince, kendisi derenin üst (aşağıya akan) tarafında olduğu halde daha aşağıdaki kuzuya 'suyumu niçin bulandırıyorsun' diye bağırır, sonra da saldırarak yermiş. Sözde büyük (doğrusu iri) devletlerin, İslam dünyasına yönelik planları, projeleri, talepleri, çıkarları var; bunlar bir yeri işgal etmeyi, bir yere saldırmayı, bir yerde iktidar değiştirmeyi gerekli kıldığında başvurdukları taktiklerden biri de kitleleri sokağa dökecek tertiplerdir.

Peygamberimize canımız feda; ama bunu, hayatımızda O'nu örnek alarak, getirdiği dini ve hayat nizamını insanlığa mal etmeye çalışarak ortaya koymalıyız.
 

18 Eylül 2012 Salı

Haşr Suresi



21 BU KUR’AN'I bir dağa indirmiş olsaydık, dağın ezilip büzülerek Allah korkusuyla paramparça olduğunu görürdün. Ve işte [bütün] bu temsîlleri, belki düşün[meyi öğrenebil]irler diye insanların önüne koyuyoruz.

22 ALLAH O'dur ki O'ndan başka ilah yoktur: O, yaratılmışların kavrayış alanı dışındaki şeyleri de, duyuları yahut akıllarıyla kavrayabildiklerini de tek bilendir: O, Rahmân ve Rahîm.

23 Allah O'dur ki O'ndan başka ilah yoktur: Mutlak Hakim, Kutsal, Kurtuluşun Tek Kaynağı, İman Bağışlayan, Doğru ile Yanlışın Tek Belirleyicisi, Üstün, Eğriyi Düzeltip Doğruyu İhya Eden, Bütün İhtişamın Sahibi! Şanı yüce olan Allah, insanların ilahlık yakıştırdıkları her şeyden münezzehtir.

24 O, Allah'tır, Yaratıcı, bütün özlere ve görüntülere şekil veren Yapıcı! Bütün mükemmellik vasıfları [yalnız] O'nundur. Göklerde ve yerde olan herşey O'nun sınırsız şanını yüceltir: çünkü yalnız O'dur kudret ve hikmet sahibi olan.

~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~

21 HAD WE bestowed this Quran from on high upon a mountain, thou wouldst indeed see it humbling itself, breaking asunder for awe of God. And [all] such parables We propound unto men, so that they might [learn to] think.

22 GOD IS HE save whom there is no deity: the One who knows all that is beyond the reach of a created beings perception, as well as all that can be witnessed by a creatures senses or mind: He, the Most Gracious, the Dispenser of Grace.

23 God is He save whom there is no deity: the Sovereign Supreme, the Holy, the One with whom all salvation rests, the Giver of Faith, the One who determines what is true and false, the Almighty, the One who subdues wrong and restores right,* the One to whom all greatness belongs! Utterly remote is God, in His limitless glory, from anything to which men may ascribe a share in His divinity!

24 He is God, the Creator, the Maker who shapes all forms and appearances! His [alone] are the attributes of perfection. All that is in the heavens and on earth extols His limitless glory: for He alone is almighty, truly wise!

~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~    ~~~~

14 Eylül 2012 Cuma

Kapıda başörtü nöbeti sonuclandi

Başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını engelleyen profesöre 2 yıl 1 ay hapis cezası


İzmir'de başörtülü öğrencilerin eğitim özgürlüğü lehine tarihi bir karar verildi. Başörtülü öğrencilerin fotoğrafını çekerek özel hayatın gizliliğini ihlâl ve öğrenim hakkını engelleme suçlamasıyla yargılanan Ege Üniversitesi (EÜ) Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Karar ertelenmedi. Öğrencinin avukatı Mehmet Gün, "Üniversitelerde başörtüsüyle ilgili 28 Şubat tamamen bitmiştir." dedi.

Prof. Dr. Pekünlü'nün 1 yıldan 3 yıla kadar hapis talebiyle yargılandığı davaya, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Karar duruşmasında, sanık Pekünlü ve mağdur öğrenci Fatma Nur Gidal ile tarafların avukatları hazır bulundu. Av. Gün, sanığın üst sınırdan cezalandırılmasını talep ederek, daha önce benzer suçtan mahkumiyeti sebebiyle ertelenmemesini ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılmamasını talep etti. Sanık Pekünlü ve avukatı ise Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını örnek göstererek üniversiteye başörtülü girilmesinin yasak olduğunu, YÖK eski başkanının pozitif beyanlarının bu gerçeği değiştirmeyeceğini söyleyerek, daha önce yaptığı yazılı ve sözlü savunmayı tekrarlayarak beraat talep etti. Taleplerin ardından Hakim Yahya Kesim, kararını açıkladı. Mahkeme başkanı, sanık Esat Rennan Pekünlü'nün, EÜ Fen Fakültesi Astroloji Bölümü öğretim üyesi olduğu halde aynı fakültenin Matematik bölümü öğrencisi Gidal'ın 2011 yılında hukuka aykırı bir şekilde öğrenim hakkını engellediğinin anlaşıldığını belirterek, TCK 112\1-b maddesine göre ve suçun işleniş şekli, işlendiği yer, suç kastının yoğunluğunu arttırım sebebi sayarak 2 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Sanığın duruşmadaki iyi hali sebebiyle ceza 1/6 oranında indirilerek 2 yıl 1 ay hapis yapıldı.

Av. Mehmet Gün, yaptığı açıklamada, "Üniversitelerde başörtüsüyle ilgili 28 Şubat tamamen bitmiştir. Öğrencilerimiz, haklarını aramaktan çekinmesin. Daha önce soruşturma izni bile verilmiyordu. Bu karar, Türkiye'de bir ilktir." şeklinde konuştu.

CİHAN

not: Kapıda başörtü nöbeti bakiniz http://www.zehrasert.com/2012/05/kapda-basortu-nobeti.html

11 Eylül 2012 Salı

The Chosen One - المختار


All acts of kindness in this video are inspired by the life and teachings of
Muhammad (Sallallahu Alaihi wa Sallam)

9 Eylül 2012 Pazar

Kürt sorununu çözmek zorlaşırken... / Ali Bayramoğlu

Ali Bayramoğlu

Kürt sorununda geldiğimiz aşamayı ayrıntılı bir analize tâbi tutmaya ihtiyaç var.

Deneyelim...

Bu aşamayı "dört unsur" etrafında toplamak mümkün görünüyor.

1. Gelinen noktanın başlangıcında, her şeyden önce, AK Parti'nin "ataerkil siyaset anlayışı"nın yaşadığı ciddi kriz yatmaktadır

Ataerkil siyaset anlayışı, malum, siyasi iktidarın takdir etmesi ve arzı üzerine kurulu, muhatap ve talep fikrini dışlayan, yukarıdan aşağıya bir hizmet anlayışıdır.

Kürt sorunu açısından bu anlayış, taraf, müzakere, siyasi talep sözlerine kulaklarını tıkayan, sorunu genel demokratikleşme hamlesiyle bireysel haklar alanını genişleterek ve etkili hizmet politikaları üzerinden çözmek arayışı olarak tezahür etmiştir.

Siyasi iktidarın izlediği bu politikalar, Kürt siyasi hareketi tarafından tasfiye tehlikesi olarak algılanmış ve şiddetle karşılık bulmuş ve şiddetin geldiği nokta, AK Parti'yi kendi politikalarından şüphe duyar hale getirmiştir.

Hükümet çevreleri hak ve özgürlükler alanının genişlemesinin Kürt örgütü tarafından, KCK örneğinde olduğu gibi kötüye kullanıldığı, karşı taraf iyi niyetli olmadığı sürece siyasi ve demokratik araçların çözüm üretmeyeceği kanısına varmıştır.

Sonuç, hükümetin siyasi araçlara inancının azalması, hükümet nezdinde demokrasi-sorun çözümü ilişkilerinin zayıflamasıdır.

Kriz dediğimiz de budur.

Bu kriz hükümeti "siyasetten önce güvenlik, hatta siyaset için önce güvenlik" vurgulu topyekün güvenlik politikalarına yöneltmiştir.

2. Gelinen başka bir nokta ise bu güvenlik politikalarıyla ilgilidir. Ataerkil siyasetin krize girmesiyle benimsenen bu politikalar, son yılların dağdan siyasete, siyasetten sivil alana uzanan otoriter dozu en keskin topyekün asayiş hamlelerini içermesine rağmen istenilen sonuçları vermemiştir. Son gelişmelerle şiddet ve terör yeniden alabildiğine tırmanmış, örgüt saldırıları sistematik hale gelmiştir.

Gelinen nokta, bu çerçevede, Kürt meselesine ilişkin olarak sürdürülebilir ve sorunu minimize edecek salt ve saf bir güvenlik stratejisi olmadığını göstermiştir.

İstihbarat zaafı, ÖYM'lerin kaldırılması, güvenlik güçlerinin zayıflatılması, MİT-cemaat kavgası gibi "polis safsatalarını" dikkate almazsanız, salt güvenlik politikası mantığının iflası son dönemlerin en çıplak gerçeklerinden birisidir.

3. Ortadoğu'daki gelişmeler Türkiye'deki Kürt çatışmasının aldığı biçim bakımından etkili olmaya başlamıştır. Suriye-İran-Rusya hattı ile Batı-Körfez-Türkiye hattının, Sünni-Şii, Doğu-Batı gibi sert çatışma eksenleri üzerinde karşı karşıya gelmesi, Türkiye'nin etkin bölge politikaları ve söylemi PKK'yı özellikle ilk grubun ilgi alanına sokmuştur.

Türkiye'nin Esat'la ilgili duruşu ve söylemi, Suriye-İran-Rusya hattı için bir tehdit oluşturduğu oranda, bu grubun, özellikle İran'ın PKK'yı desteklemesi bir ihtimal olmanın ötesine geçmiştir.

Bunun yanında Suriye'de açığa çıkan yeni enerji odakları, yeni boş alanlar, PKK'nın yayılma ve hareket imkanlarını arttırmaya başlamıştır.

Bu durumda PKK'nın bir Ortadoğu aktörü olmaya doğru ilerlediğini, Kürt sorunu ile bölgedeki gerilimlerin iç içe girmeye başladığını görmemek mümkün değildir.

4. PKK, BDP ve diğer unsurlarıyla Kürt Siyasi Hareketi'nin, siyasi yollarla birlikte demokratik bir yaşamı hedeflemekten çok, bir tür siyasi egemenlik peşinde koştuğu, bu egemenliği Türkiye karşısında ve Kürtlere karşı silah ve şiddet üzerinden aradığı netlik kazanmıştır.

Gelinen diğer bir nokta da budur.

Nitekim bugün Kürt siyasi hareketi tüm unsurlarıyla, devletin siyaset zaafından istifade ederek, Ortadoğu gelişmelerinden beslenerek Şemdinli, Hakkari bölgesinde hem askeri hem siyasi bir alan kontrolu politikası peşinde koşamaktadır. Bu, bir şiddet hamlesidir, siyaset ile şiddeti eşitleyen bir tutumdur.

Dörtlü unsurdan oluşan bu tablonun anlamına gelince...

-Kürt meselesi geldiği nokta itibariyle, sanıldığı ve yapıldığı gibi kolay açıklanabilir ve kolay çözülebilir bir mesele olmaktan çıkmıştır.

-Sorunun çözümünde geç kalındıkça, etkili siyasi cihazlar devreye girmedikçe, sorun azmakta, biçim değiştirmektedir.

- Bugün Kürt meselesi dış politikadan iç politikaya yeni, demokratik, akılcı siyasi araçları üretmeyi kaçınılmaz kılmakta ve AK Parti'nin siyasi paradigmasını gözden geçirmesini gerektirmektedir.

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=31.08.2012&y=AliBayramoglu

4 Eylül 2012 Salı

İslam'ı kapital/izm/e biat ettirmek / Akif Emre

Akif Emre

'İslam hayatın tüm alanlarını kuşatır' cümlesi bazılarını neden rahatsız eder? Ya da İslam'ın kapitalizme de, sosyalizme de eklemlenemeyeceğini dile getirmek liberalleri neden ürkütür?

Başka sorular da sorulabilir bu bağlamda... Liberalizm salt bir teori midir? Siyasi ve ekonomik bir teori ise ahlaktan bağımsız mıdır? Liberalizmin bir dinin, özellikle İslam'ın, sınırlarını çizmeye yetkisi var mıdır?

Tüm bu soruları da çoğaltabiliriz. Meşru ticaretin, ekonominin İslam'da yeri olmadığını savunmak nasıl abesle iştigal ise İslam'dan kapitalizm çıkarmak da 'gayrı ahlakilik', en hafif tabirle sapmadır. Tıpkı İslam'ın, servetin tekelleşmesine, sömürüye karşı olması ilkesine dayanarak her türlü ekonomik faaliyeti dışlamanın; İslam'dan antikapitalizm adına sosyalizm çıkarmanın anlamsızlığı gibi...

Kapitalizmin doğasını anlamadan her tür ekonomik faaliyeti kapitalizm etiketi altında İslam'la bağdaştırmak ekonomi-politik düzlemdeki yanlışlığından önce bir ahlak sorunudur. İslam'ı kapitalizme eklemlemek; tarihsel süreç içinde kapitalizmin hiç de arızi olmayan, doğasında var olan günah galerisine İslam'ı ortak etmek, -en hafif tabirle- iyi niyetli, tutarlı bir çıkış değil. Finans kapitalizmini doğuran sürecin, kapitalizmin altın devrini yaşadığı sanayi kapitalizminin vahşi kapitalizmle eşleştiği sürecin, sömürgeciliğin yedeğinde gelişen sınıf ayrımının, emeği sömüren tarihsel gerçekliklerin kapitalizmin ayrıksı uygulamaları olduğunu söyleyen, en azından, batı kapitalizminin gelişiminden bihaber demektir, eğer bilinçli bir seçkicilik yapmıyorsa.

Bir Müslüman olarak, kesin emirle faizi yasaklayan İslam'ı kapitalizme eklemlemek isteyenler, bunun aynı zamanda Müslümanlıktan neleri alıp götürdüğünün cevabını vermek zorundalar. Liberal ahlaksızlığı, ikiyüzlülüğü savunmanın Müslümanlıktan neleri alıp götüreceğinin cevabını vermek zorunda oldukları gibi...

İslam hayatın içindedir... Bizzat Hz. Peygamber siyasetten ticarete hayatın tüm alanlarında örnek olmuş, İslam toplumunun temellerini atmıştır. Bu nedenle İslam medeniyeti boyunca Müslümanlar ticaret hayatında da aktif oldular. Dünyayı siyaseten, iktisaden, kültürel olarak şekillendirdiler. Bu süreçte farklı medeniyetlerle temas etmekten çekinmediler. Temel ilkelerini koruyarak farklı deneyimlerden yararlanmasını, dönüştürmesini bildiler. Hiçbir komplekse girmeden felsefeden, teknolojiye insanlığın bütün birikimiyle yüzleşmesini bildikleri gibi istifade de ettiler. Bunu yaparken aldıkları birikimi eleştirdiler; süzgeçten geçirerek kendi malları haline getirdiler.

Bugün İslam'ın kapitalizmle uzlaşmasını hatta kapitalizmin kendisi olduğunu söyleyenler, İslam'ın kapitalizme biat etmesini, kapitalizm içinde erimesini istemektedir. Tersinden anakronizmi Müslümanlara dayatan bu tutuma karşı çıkmanın adı 'komploculuk' olabiliyor.

İslam'ın iktisadi görüşünün kapitalizmle uyumlu hale getirilmesi, temel ilkelerinden vazgeçilmesi; İslam'ı küresel sisteme adapte etmekle, kaynakları tükenen Batı dünyasına Müslümanların müşteri haline getirilmesiyle sonuçlanabilir. İslam dünyasının önündeki en önemli sorun, özellikle 'Arap Baharı'yla yaşanan dönüşümle birlikte, Müslümanların küresel sisteme karşı bir alternatif mi sunacağı yoksa müşteri mi olacağı sorusudur. İslam dünyasının maddi sorunlarının başında, sadece elinde bulundurduğu ve hâlâ üzerinde söz hakkı olamadığı zenginliğin sahibi olup olamaması sorunudur. Ve de bu zenginlikten, adil bir paylaşımla, bölgenin faydalanması kadar sistem önerisiyle de hegemonik sisteme karşı alternatif olma iddiasını sürdürüp sürdüremeyeceği sorusudur.

Müslümanların kapitalist sisteme biat etmesine, İslam'ı da kapitalizmin destekleyici ve mistik bir unsuru haline getirmeye çalışmak; evrensel, ahlaki ilkelerinden vazgeçip İslam'ı sekülarize etmeyi teklif etmektir.

F. Braudel'den beri artık kapitalizmin tüm efsanelerine rağmen piyasa düşmanı olduğunu tüm dünya ezberlemişken ve Hz. Peygamber'in güç ve iktidara karşı verdiği mücadele örnekliğine rağmen İslam'ın adaletsiz paylaşım ve tekelleşmeye tâbi, hatta onun motive edici bir unsur olarak yedekte bir din olma durumuna dönüştürülmesi oyunu bozulmalı.

Müslümanlar reaksiyoner biçimde hayatın kaçan değil düzen kuran, alternatif üreten, tarihsel süreçte de tecrübe edilmiş birikimi ile modern zamanlara da teklif sunan bir medeniyetin varisleri olarak kendi dilini kurmak, sistemleştirmek zorundadır. Ödünç kavramlar, eklektik kavramlar, ilkesiz durum alışlar İslam dünyasının da insanlığın da son umudunu tüketir.