İBRAHİM KARAGÜL
Geçmişi bugüne çağırdık. Anılarımızı, acılarımızı, sevinçlerimizi yeniden hatırladık.
Coğrafyayı, şehirleri, insanları yeniden farkettik.
Ancak buradan bakarak bir gelecek inşa edebileceğimizi anladık.
Geçmişin mirası kadar, ortak hafıza kadar, bugünün çözümü zor meselelerine de Müslüman toprakların günlük hikayelerine de dikkat kesildik.
Artık her ülke bizi ilgilendiriyor. Her topluluğun sevinci ve acısı bizim meselemiz.
Mısır'da Mursi geri adım mı attı, Suriye'de rejim değişikliği sonrası ne olacak, Halid Meşal'in yıllar sonra Gazze'ye dönmesinin anlamı ne, Filistin halkının bir devleti olacak mı, Türkiye bölgesel ortaklıklar inşa edebilecek mi, kaos coğrafyası adı verilen Ortak Kuşak hesapları bozabilecek mi?
Günlük tartışma konularımız..
Halep'te yıkılan tarih de, oluk oluk kanı akıtılan Suriye'nin güzel insanlarının ayakta kalma mücadelesi de..
Türkiye'nin tarihle barışmasının bölgenin de tarihle barışması sonucunu doğurduğunu gördük. Geçmişimizle sorunlarımızı çözmenin bugünkü sorunları çözmek için tek yol olduğunu anladık.
21. Yüzyıl, bu coğrafya insanına büyük fırsatlar sunuyor. Yeniden varolma şansı, bir gelecek kurma fırsatı, kaos coğrafyasını barış ve ortaklık coğrafyasına dönüştürme imkanı veriyor. Bakmayın bugünkü çatışmalara.. Bu sancılı süreci yaşamak zorundayız belki.
Birinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkımın sonuna geldik. Dondurulmuş tarihin sonuna... Paramparça dağılan, zihinleri rehin alınıp bir tür köleliğe mahkum edilen kitlelerin giderek yükselen sesleri bir şeyleri değiştirecek. Tarihin akışını değiştirecek.
Belki tarihin akışı değiştiği için bu sesleri daha gür çıkıyor şimdi. Gündelik gel-gitlere aldırmayın.. Bu gel-gitler bu uzun ve yorucu yolun olmazsa olmazları..
Yıllardır, tarihin akışının değiştiğini izliyoruz aslında. İmparatorluk hesaplarının tozlu raflardan indirildiğini, ülkelerin ve milletlerin yeni arayışlara girdiğini, küresel sistem dediğimiz zoraki yapının dağıldığını görüyoruz. Birbirinden bağımsızmış gibi görünen bir çok şeyin aslında o büyük değişimin alt unsurları olduğunu biliyoruz.
Bu yüzden, Soğuk Savaş'ın bitişinden bu yana yakın tarihi, Birinci Dünya Savaşı dönemini, ardından oluşturulan haritaların hikayesini yeniden okumak gerektiğini söyleyip durduk. Aslında haritaların hikayesinin yeniden yazılması gerektiğine inandık.
O hikayeyi okumayanların bugünü ve yarını anlaması mümkün değildi çünkü.
Gazze saldırıları yaşanırken 1917 Gazze savaşlarını hatırladığımda, Gazze'de şehit olan Osmanlı askerinin cebinden çıkan notları okuduğumda, aslında bütün tarihin 'bugün' olduğunu farkettim.
Bize yüzyıllar gibi gelen zamanın aslında sadece doksan yıl olduğunu gördüm. Öyleyse her şeyi bilmek zorundaydık. Hatırlamak, diri tutmak zorundaydık.
Hafızalarımızda varolan ancak hatırlamayı ihmal ettiğimiz her şeyi canlandırmalıyız.
Bunları neden yazıyorum..
Bugün, Kudüs'ün işgal edilişinin yıldönümü.
730 yıl sonra Kudüs, son Haçlı savaşıyla bugün Müslümanların elinden çıktı.
Kırk günlük yoğun çatışmalardan sonra İngiliz askerleri 9 Aralık 1917'de Kudüs'e girdi. 1187'den 1917'ye kadar süren devir kapandı. 11 Aralık'ta ise General Allanby bu kutsal şehre girdi.
Ve işgal devam ediyor..
Hatırlayalım istedim.
Çünkü hatırladığımız kadar varız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder