23 Ocak Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece tüm insanlığı onurlandırmak üzere dünyamızı teşrif eden Sevgili Peygamberimizin (sas) mevlid-i şeriflerinin 1442. yıldönümünü idrak edeceğiz. Mevlid-i Nebi’nin, ülkemiz, gönül coğrafyamız, bütün İslâm âlemi ve topyekûn insanlığın huzuruna vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
Kendisi insanlığın onuru olan Sevgili Peygamberimizin (sas) insanlığa getirdiği varlık anlayışında insan, yaratılmışların en saygını (eşref-i mahlukât) ve varlığın özüdür (zübde-i âlem). İnsanın fıtrat ve yaratılış itibariyle onurlu bir varlık olması, İslâm’ın varlık, bilgi ve değer anlayışını şekillendiren en temel unsurlardan biri olmuştur.
Bununla birlikte insanoğlunun, son iki yüzyılda bilimsel ve teknolojik alanlarda gösterdiği olağanüstü ilerlemeyi, ne yazık ki insan onurunun korunması ve yüceltilmesi konusunda gösteremediği bir gerçektir. Geride bıraktığımız yüzyıl, daha şimdiden insanlık onurunun had safhada zedelendiği talihsiz bir zaman dilimi olarak anılmaktadır. Ayrımcılık, ötekileştirme, ırkçılık, şiddet, işkence, terör, savaş, gelir adaletsizliği, zulüm, sömürgecilik, eğitim eşitsizliği, emeğe saygısızlık, istismar, kürtaj, açlık ve kıtlık gibi onur kırıcı küresel sorunların kıskacındaki insanlık, tarihte görülmemiş bir sınavdan geçiyor. Göğün kapılarına sırt çeviren insanoğlu, kendi eliyle ürettiği yapay sorunların açılmak bilmeyen kapıları önünde yorgun ve bitkin bir hâlde bekliyor. Bilim ve tekniğin son imkânlarıyla ürettiği en modern anahtarlar, kilitli kapıların açılmasında ona yardımcı olmuyor. Kendi ürettiğinin esiri olan insanlık, kendini hapsettiği karanlık zindanlardan çıkış yolları arıyor. Bu yüzden de özlediği aydınlığı, peşinde koştuğu idealleri ‘nerede’ ve ‘nasıl’ araması gerektiğini yeniden düşünmesi gerekiyor. İşte bu noktada hem Mevlid Kandili hem de bu sene Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” temasının hem ülkemiz insanının hem de bütün insanlığın gündemine taşınması son derece önem arz ediyor.
İslâm’ın, insan onurunu merkeze alarak tesis ettiği insan anlayışının esaslarını Hz. Peygamberin (sas) çağlar üstü örnek hayatında, sünnet-i seniyyesinde, söz ve davranışlarında, en genel hatlarıyla da Veda Hutbesi’nde görmek mümkündür. Rahmet Peygamberi (sas), on binlerce insana hitaben yaptığı o tarihî konuşmasında insanların canlarının, mallarının ve ırzlarının yani kişilik değerlerinin ve insanlık onurlarının dokunulmaz olduğunu bildirmiştir. Böylece o, İslâm’ın, insanın yaşama ve mülkiyet hakkı ile manevî kişiliğine ilişkin bütün haklarını aynı ölçüde güvence altına aldığını ilan etmiştir. Sevgili Peygamberimizin (sas) tanımıyla iyi Müslüman, din kardeşinin canına ve malına olduğu gibi kişilik onuruna da saygı gösteren ve onun şahsiyetini dokunulmaz gören kimsedir.
Şurası iyi bilinmelidir ki insanı onurlu veya onursuz kılan temel ölçüt, davranışlarıdır. Davranışları kendisini onurlandırmayan kimseyi haricî hiçbir aidiyet onurlandıramaz. İnsan, ırk, renk, zenginlik, soy-sop gibi maddî, izafî ve geçici ölçülere göre değerlendirilmemelidir. “Nice kapılardan kovulmuş üstü başı perişan insan vardır ki, Allah’a yemin etse Allah onu yemininde haklı çıkarır” buyuran Sevgili Peygamberimiz (sas), insan onurunu maddî ölçütlerle değerlendirmenin yanıltıcı olabileceğine işaret etmiştir. İnsan bizatihi değerli ve onurlu bir varlıktır. Efendimizin (sas) nazarında onun siyahı da değerlidir beyazı da; fakiri de onurludur, hizmetçisi de.
İnsan onurunun beşerî ve ilahî yönü birbirinden ayrı tutulamaz. Bütünüyle insanı merkeze alarak aşkın hiçbir gerçekliği tanımayan bir bakış açısı, insanı bir bütün olarak kuşatmaktan uzak olacaktır. İnsan ve insan onuru, maddesi ve manasıyla, bedeni ve ruhuyla bir bütündür, parçalanamaz. Hiçbir insancıl düşünce ve ideoloji, İslâm’ın insan onuru konusundaki ayrıcalıklı konumuna alternatif oluşturamaz. Aşkın değerlerden soyutlanmış, metafizik ilkelere bağlı olmayan bir ‘insan onuru’ insana hak ettiği değeri veremediği gibi insanı daha da onursuz bir hale getirmektedir.
Sevgili Peygamberimizin (sas) kutlu doğumu vesilesiyle bugün bir kez daha hatırlatmak isterim ki insanın ucuzladığı, bir meta haline dönüştüğü, insan onurunun göz ardı edildiği, zedelendiği, ayaklar altına alındığı, insanlığın kaybolmaya yüz tuttuğu, insanı onursuzlaştırma, itibarsızlaştırma, değersizleştirme ve değerlerinden soyutlama gayretlerinin küresel ölçekte politikalar haline geldiği günümüzde bütün âlemleri onurlandırmak için gönderilen rahmet yüklü adalet, hikmet yüklü ahlâk peygamberinin onur mücadelesini ve insana bakışını yeniden keşfetmeye ve bu keşfimizi toplumun bütün katmanlarına açmaya her zamankinden daha fazla muhtacız.
Hiç kuşkusuz kutlu doğumunu idrak edeceğimiz Efendimizin (sas) örnekliği ve rehberliği, insanlığın bugün içine düştüğü her türlü badireyi atlatması, zedelenen insanlık onurunun tekrar yücelmesi ve özlenen aydınlığa kavuşması yolunda yegâne melcedir.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimizin ve tüm İslâm âleminin Mevlid-i Şeriflerini tebrik ediyor; Mevlid-i Nebi’nin, özellikle Suriye’de, Irak’ta, Myanmar’da, Arakan’da, Afrika’da, Somali’de, Mali’de, Filistin’de ve dünyanın muhtelif yerlerinde çiğnenen ve zedelenen insanlık onurunun yeniden yücelmesine ve korunmasına vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkanı
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-18660.aspx
Diyanet İşleri Başkanı Görmez “14 asır önce Efendimiz (a.s) nasıl ki dünyaya geldi ve bütün insanlığı nurlandırdı, onurlandırdı, O’nun mevlidi de sizleri, Alem-i İslam’ı ve bütün insanlığı nurlandırsın, onurlandırsın” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Hazreti Peygamber’in hayatından örnekler anlattığı konuşmasında şunları söyledi;
"Allah’ın bizi sevmesinin yolu Peygamber Efendimize tâbi olmaktan, onun getirdiği hikmete, ahlaka ve mükemmel sisteme tabi olmaktan geçer. Biz Müslümanlar Kur’an’la birlikte Hz. Peygamber’in hayatını çok iyi bilmek durumundayız."
“O’nun çocuklara olan şefkatini, merhametini hatırlayalım…”
"O’na salat ve selam getirirken önce onun kutlu doğumunu, çocukluğunu, babasız dünyaya gelişini, 6 yaşında annesini kaybedişini, yetim olarak neşvünema bulmasını hatırlayalım. O’nun çocuklarla dostluğunu, arkadaşlığını, çocuk ağlaması duyduğunda namazı nasıl hızlı kıldığını, sırtına bir çocuk bindiğinde secdeyi nasıl uzattığını, bir çocuğun kuşu öldüğü için ona nasıl taziyeye gittiğini, O’nun şefkatli, merhametli oluşunu hatırlayalım ve öylece O’na salât ve selam getirelim.
Daha sonra kötülüğün egemen olduğu toplumda O’nun nezih gençliğini, gençlerle ilişkisini, ideal gençliği, neşeyi, sevinci, huzuru Rabbine ibadette bulduğunu, insanoğlunun kıyamet gününde gençlik devresinden, gençliğini nerede nasıl geçirdiğinden sorguya çekileceğini yeniden hatırlayalım ve öylece O’na salât ve selam getirelim."
"Gençliğinde kötülükle nasıl mücadele ettiğini yeniden hatırlayalım…"
"Gençlik döneminde haksızlığa nasıl karşı çıktığını, henüz kendisine vahiy gelmeden önce kötülükle nasıl mücadele ettiğini, bunu daha iyi yapabilmek için Hilfül Fudül (erdemliler topluluğu)’na nasıl üye olduğunu bugün yeniden hatırlayalım."
“Aileye, kadına nasıl değer verdiğini, Hz. Hatice ile olan evliliğini yeniden hatırlayalım…”
"25 yaşında bir delikanlı iken kendisinden 15 yaş büyük Hz. Hatice validemizle hikmet, sevgi, şefkat, dostluk, arkadaşlık üzerine nasıl aile kurduğunu ve bizlere aile hayatında nasıl örnek olduğunu hatırlayalım. Aileye, kadına nasıl değer verdiğini, kadınlara değer vermeyen toplumların asla abad olamayacağını, insanların en hayırlısının eşine, ailesine en hayırlı olduğunu söyleyerek kendi aile hayatıyla o büyük aileyi, büyük evliliği nasıl kurduğunu hatırlayalım."
“İlk vahyi, bu vahiyle insanlığın nasıl onurlandığını yeniden hatırlayalım…”
"Sonra hep birlikte muhayyilemizle Mekke’ye uçalım Hira’yı hatırlayalım, Cebeli Nuru hatırlayalım. İlk vahyi, ilk kelimeyi, ‘oku’ emrini hatırlayalım. Bu vahyin gelişini, bu vahiyle insanlığın nasıl onurlandığını tekrar hatırlayalım. Bu vahyi insanlığa tebliğ etmek için verdiği o hikmetli mücadeleyi, Habeşistan’a hicreti, Taif yolculuğunu ve orada yaptığı duayı hatırlayalım. Habeşistan’a hicretten önce erkekli kadınlı akabe buluşmalarını, Yesrib köyünü nasıl Medine’ye dönüştürdüğünü, kadınıyla erkeğiyle Medine’yi nasıl üniversiteye dönüştürdüğünü, ilme nasıl önem verdiğini hatırlayalım.
Gergef gergef dokuduğu, ilmek ilmek ördüğü insan ilişkilerini, savaşlarda bile insana, insan hakkına nasıl değer verdiğini, Hudeybiye’yi, Mekke’nin fethinde karşısında duranları nasıl affettiğini, veda haccını, altın harflerle yazılacak o veda hutbesini ve nihayet yetiştirdiği insanları, Hz. Ebubekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in adaletini, Hz. Osman’ın edep ve hayasını, Hz. Ali’nin ilmini, yetiştirdiği yıldız mesabesinde onca insanı hatırlayalım."
“Son nefesinde bile namaza olan bağlılığını yeniden hatırlayalım…”
"Hayata veda ederken şehadet parmağını kaldırarak en yüce dosta gidiyorum gözümün nuru namazı unutmayın diyerek dünyaya veda edişini hatırlayalım ve O’na öylece salât ve selam getirelim"
Türkiye’nin önde gelen hafızlarının Kur’an tilavetleriyle, okunan mevlitlerle ve tasavvuf korosunun ilahileriyle devam eden gece İstanbul İl Müftüsü Doç. Dr. Rahmi Yaran ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın dualarıyla son buldu.
Bosna Hersek Reis-ül Uleması Hüseyin Efendi Kavazoviç’in de katıldığı ve halkın yoğun ilgi gösterdiği Mevlit Kandili Özel Programı TRT1, Diyanet TV ve Tek Rumeli Tv den canlı olarak ekranlara geldi.
İslâm’ın, insan onurunu merkeze alarak tesis ettiği insan anlayışının esaslarını Hz. Peygamberin (sas) çağlar üstü örnek hayatında, sünnet-i seniyyesinde, söz ve davranışlarında, en genel hatlarıyla da Veda Hutbesi’nde görmek mümkündür. Rahmet Peygamberi (sas), on binlerce insana hitaben yaptığı o tarihî konuşmasında insanların canlarının, mallarının ve ırzlarının yani kişilik değerlerinin ve insanlık onurlarının dokunulmaz olduğunu bildirmiştir. Böylece o, İslâm’ın, insanın yaşama ve mülkiyet hakkı ile manevî kişiliğine ilişkin bütün haklarını aynı ölçüde güvence altına aldığını ilan etmiştir. Sevgili Peygamberimizin (sas) tanımıyla iyi Müslüman, din kardeşinin canına ve malına olduğu gibi kişilik onuruna da saygı gösteren ve onun şahsiyetini dokunulmaz gören kimsedir.
Şurası iyi bilinmelidir ki insanı onurlu veya onursuz kılan temel ölçüt, davranışlarıdır. Davranışları kendisini onurlandırmayan kimseyi haricî hiçbir aidiyet onurlandıramaz. İnsan, ırk, renk, zenginlik, soy-sop gibi maddî, izafî ve geçici ölçülere göre değerlendirilmemelidir. “Nice kapılardan kovulmuş üstü başı perişan insan vardır ki, Allah’a yemin etse Allah onu yemininde haklı çıkarır” buyuran Sevgili Peygamberimiz (sas), insan onurunu maddî ölçütlerle değerlendirmenin yanıltıcı olabileceğine işaret etmiştir. İnsan bizatihi değerli ve onurlu bir varlıktır. Efendimizin (sas) nazarında onun siyahı da değerlidir beyazı da; fakiri de onurludur, hizmetçisi de.
İnsan onurunun beşerî ve ilahî yönü birbirinden ayrı tutulamaz. Bütünüyle insanı merkeze alarak aşkın hiçbir gerçekliği tanımayan bir bakış açısı, insanı bir bütün olarak kuşatmaktan uzak olacaktır. İnsan ve insan onuru, maddesi ve manasıyla, bedeni ve ruhuyla bir bütündür, parçalanamaz. Hiçbir insancıl düşünce ve ideoloji, İslâm’ın insan onuru konusundaki ayrıcalıklı konumuna alternatif oluşturamaz. Aşkın değerlerden soyutlanmış, metafizik ilkelere bağlı olmayan bir ‘insan onuru’ insana hak ettiği değeri veremediği gibi insanı daha da onursuz bir hale getirmektedir.
Sevgili Peygamberimizin (sas) kutlu doğumu vesilesiyle bugün bir kez daha hatırlatmak isterim ki insanın ucuzladığı, bir meta haline dönüştüğü, insan onurunun göz ardı edildiği, zedelendiği, ayaklar altına alındığı, insanlığın kaybolmaya yüz tuttuğu, insanı onursuzlaştırma, itibarsızlaştırma, değersizleştirme ve değerlerinden soyutlama gayretlerinin küresel ölçekte politikalar haline geldiği günümüzde bütün âlemleri onurlandırmak için gönderilen rahmet yüklü adalet, hikmet yüklü ahlâk peygamberinin onur mücadelesini ve insana bakışını yeniden keşfetmeye ve bu keşfimizi toplumun bütün katmanlarına açmaya her zamankinden daha fazla muhtacız.
Hiç kuşkusuz kutlu doğumunu idrak edeceğimiz Efendimizin (sas) örnekliği ve rehberliği, insanlığın bugün içine düştüğü her türlü badireyi atlatması, zedelenen insanlık onurunun tekrar yücelmesi ve özlenen aydınlığa kavuşması yolunda yegâne melcedir.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimizin ve tüm İslâm âleminin Mevlid-i Şeriflerini tebrik ediyor; Mevlid-i Nebi’nin, özellikle Suriye’de, Irak’ta, Myanmar’da, Arakan’da, Afrika’da, Somali’de, Mali’de, Filistin’de ve dünyanın muhtelif yerlerinde çiğnenen ve zedelenen insanlık onurunun yeniden yücelmesine ve korunmasına vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkanı
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-18660.aspx
~~~ ~~~ ~~~ ~~~ ~~~
Hz. Muhammed (SAV)’in doğumunun 1442. yıldönümü olan Mevlid Kandili, dualarla idrak edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen İstanbul Mimar Sinan Camii’ndeki kandil programına Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de katıldı.Diyanet İşleri Başkanı Görmez “14 asır önce Efendimiz (a.s) nasıl ki dünyaya geldi ve bütün insanlığı nurlandırdı, onurlandırdı, O’nun mevlidi de sizleri, Alem-i İslam’ı ve bütün insanlığı nurlandırsın, onurlandırsın” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Hazreti Peygamber’in hayatından örnekler anlattığı konuşmasında şunları söyledi;
"Allah’ın bizi sevmesinin yolu Peygamber Efendimize tâbi olmaktan, onun getirdiği hikmete, ahlaka ve mükemmel sisteme tabi olmaktan geçer. Biz Müslümanlar Kur’an’la birlikte Hz. Peygamber’in hayatını çok iyi bilmek durumundayız."
“O’nun çocuklara olan şefkatini, merhametini hatırlayalım…”
"O’na salat ve selam getirirken önce onun kutlu doğumunu, çocukluğunu, babasız dünyaya gelişini, 6 yaşında annesini kaybedişini, yetim olarak neşvünema bulmasını hatırlayalım. O’nun çocuklarla dostluğunu, arkadaşlığını, çocuk ağlaması duyduğunda namazı nasıl hızlı kıldığını, sırtına bir çocuk bindiğinde secdeyi nasıl uzattığını, bir çocuğun kuşu öldüğü için ona nasıl taziyeye gittiğini, O’nun şefkatli, merhametli oluşunu hatırlayalım ve öylece O’na salât ve selam getirelim.
Daha sonra kötülüğün egemen olduğu toplumda O’nun nezih gençliğini, gençlerle ilişkisini, ideal gençliği, neşeyi, sevinci, huzuru Rabbine ibadette bulduğunu, insanoğlunun kıyamet gününde gençlik devresinden, gençliğini nerede nasıl geçirdiğinden sorguya çekileceğini yeniden hatırlayalım ve öylece O’na salât ve selam getirelim."
"Gençliğinde kötülükle nasıl mücadele ettiğini yeniden hatırlayalım…"
"Gençlik döneminde haksızlığa nasıl karşı çıktığını, henüz kendisine vahiy gelmeden önce kötülükle nasıl mücadele ettiğini, bunu daha iyi yapabilmek için Hilfül Fudül (erdemliler topluluğu)’na nasıl üye olduğunu bugün yeniden hatırlayalım."
“Aileye, kadına nasıl değer verdiğini, Hz. Hatice ile olan evliliğini yeniden hatırlayalım…”
"25 yaşında bir delikanlı iken kendisinden 15 yaş büyük Hz. Hatice validemizle hikmet, sevgi, şefkat, dostluk, arkadaşlık üzerine nasıl aile kurduğunu ve bizlere aile hayatında nasıl örnek olduğunu hatırlayalım. Aileye, kadına nasıl değer verdiğini, kadınlara değer vermeyen toplumların asla abad olamayacağını, insanların en hayırlısının eşine, ailesine en hayırlı olduğunu söyleyerek kendi aile hayatıyla o büyük aileyi, büyük evliliği nasıl kurduğunu hatırlayalım."
“İlk vahyi, bu vahiyle insanlığın nasıl onurlandığını yeniden hatırlayalım…”
"Sonra hep birlikte muhayyilemizle Mekke’ye uçalım Hira’yı hatırlayalım, Cebeli Nuru hatırlayalım. İlk vahyi, ilk kelimeyi, ‘oku’ emrini hatırlayalım. Bu vahyin gelişini, bu vahiyle insanlığın nasıl onurlandığını tekrar hatırlayalım. Bu vahyi insanlığa tebliğ etmek için verdiği o hikmetli mücadeleyi, Habeşistan’a hicreti, Taif yolculuğunu ve orada yaptığı duayı hatırlayalım. Habeşistan’a hicretten önce erkekli kadınlı akabe buluşmalarını, Yesrib köyünü nasıl Medine’ye dönüştürdüğünü, kadınıyla erkeğiyle Medine’yi nasıl üniversiteye dönüştürdüğünü, ilme nasıl önem verdiğini hatırlayalım.
Gergef gergef dokuduğu, ilmek ilmek ördüğü insan ilişkilerini, savaşlarda bile insana, insan hakkına nasıl değer verdiğini, Hudeybiye’yi, Mekke’nin fethinde karşısında duranları nasıl affettiğini, veda haccını, altın harflerle yazılacak o veda hutbesini ve nihayet yetiştirdiği insanları, Hz. Ebubekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in adaletini, Hz. Osman’ın edep ve hayasını, Hz. Ali’nin ilmini, yetiştirdiği yıldız mesabesinde onca insanı hatırlayalım."
“Son nefesinde bile namaza olan bağlılığını yeniden hatırlayalım…”
"Hayata veda ederken şehadet parmağını kaldırarak en yüce dosta gidiyorum gözümün nuru namazı unutmayın diyerek dünyaya veda edişini hatırlayalım ve O’na öylece salât ve selam getirelim"
Türkiye’nin önde gelen hafızlarının Kur’an tilavetleriyle, okunan mevlitlerle ve tasavvuf korosunun ilahileriyle devam eden gece İstanbul İl Müftüsü Doç. Dr. Rahmi Yaran ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın dualarıyla son buldu.
Bosna Hersek Reis-ül Uleması Hüseyin Efendi Kavazoviç’in de katıldığı ve halkın yoğun ilgi gösterdiği Mevlit Kandili Özel Programı TRT1, Diyanet TV ve Tek Rumeli Tv den canlı olarak ekranlara geldi.