Dünyayı çocuklarıyla arşınlıyorlar
"İki eski gazeteci Birsen ve Faruk Çelik çocuklarıyla dere tepe demeden dünyayı geziyorlar. Tur kullanmıyorlar. Arabayla seyahati seviyorlar. Altı aylık hamileyken arabayla Mısır'a gittiklerini söyleyen Birsen Çelik: "Eşim Faruk ile tanıştıktan sonra arabalar evim, yollar da yeni hayatlara açılan pencerem oldu. "
Hani çoğu yabancı filmlerde gördüğümüz, zaten sadece filmlerde olur dediğimiz aileler vardır; çoluk çocuk bir karavana atlayıp dünyayı gezen, ellerinde haritalarla yürüyerek şehirler tüketen, mümkün mertebe az masrafla yollar aşındıran, gezmenin bir külfet değil bir keyif olduğunun farkında vardıran aileler... Kimi izleyiciye derinden bir ah çektirir kimisine de vah vah dedirten cinsten ki gezginler bilir bu tablonun tadını, zaten gayrısına da böyle gezmek külfet gibi gelir. Gezmek gerçekten onun tadına varmış olanların anlayabildiği bir şey, tek başına da olsan, çocuklu bir aile de olsan bu değişmiyor. İşte Çelik ailesi de tam böyle yapıyor; iki çocuklarını peşlerine takıp ama trenle ama uçakla ama arabayla dünyayı geziyorlar. Birsen ve Faruk Çelik eskinin gazetecileri. Uzun yıllar muhabirlik yapmışlar. Gezmekten geri kalan zamanlarda Birsen Hanım Country Life dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyor. Faruk Bey ise Kemerburgaz Hamidiye surlarının altında nezih bir kafe işletiyor. 11 yaşında Ahmet ve 2.5 yaşında Hilal adında iki çocukları var. Ahmet ve Hilal neredeyse doğuştan gezginler; Hilal daha annesinin karnında altı aylıkken arabayla Mısır'a gitmiş. Birsen Hanım "Bir haftalığına diye yola çıktık. 1 ay sonra geri dönebildik. Mısır'da arabamız bozuldu. Günlerce mahsur kaldık. Sıkıntı çektim ama tadımı kaçırmaya yetmedi." diyor. 1999 deprem senesi evlendiklerini söyleyen Birsen Hanım, "Bizimkisi uzun bir yol hikâyesi. Eşim Faruk ile tanışmamızla araba evim, yollar da yeni hayatlara açılan pencerem oldu."
BİR SAATTE BAVUL HAZIRLARIM
Yolcuğa çıkmak 'hadi haftaya Avrupa'ya akrabalara gidelim mantığıyla çok basit önermelerle gelişiyor' diyor Birsen Hanım ve ekliyor: "Dünyayı gezme, farklı kültürleri tanıma fırsatı yakaladığımız her koşulu iyi değerlendiriyoruz. Uzlaşma duygusuyla hareket ettiğimiz için sorun yaşamıyoruz. Öyle günler öncesinden de bavul hazırlamıyoruz. Arabayla Mısır'a gitmeye karar verdiğimizde bir saat içinde bavul hazırladım. Hem de kızım Ayşe'ye altı aylık hamileydim. Tam deli cesareti! En heyecanlı ve adrenalin dolu yolculuklarımı Ortadoğu'da yaşadım diyebilirim." Faruk Bey ise seyahat merakının kendisine daha çocukken bulaştığını söylüyor. İlkokulda iken İstanbul'u Eminönü'nden kalkan belediye otobüsleri ile son durağa kadar gidip geri dönerek tanımış. Gazetecilik mesleğine başladıktan sonra da davetli olarak birçok ülkeyi ziyaret ettiğini anlatan Faruk Bey özetle evlenmek çocuk sahibi olmak gezmeye engel değildir diyor. Bosna Savaşı'nda da Bosna'da savaş muhabirliği yapmış olan Faruk Bey, "Evlenince hemen yerleşik hayata geçilir ya bizimkisi öyle olmadı. Eşim Birsen de gezmeyi çok seviyor. Şimdiye kadar turla hiç gezmedik. Doğru düzgün dil bilmiyoruz da. Toplasan 25-30 İngilizce kelime o kadar… Beden diliyle anlaştığımız çok oluyor. Hatırlıyorum da Paris'ten Roma'ya trenle giderken aktarmaları kaçırmamak için kulağımız hep anonslardaydı. Anonslar da hep Fransızca. Fransızca'dan tanıdık İngilizce kelimelerden nereye geldiğimizi anlamaya çalışıyorduk. Gözlem yeteneğiniz müthiş gelişiyor. Şu anda gördüğümüz ülke sayısı 25 oldu" diyor.
Pislik onlar için çok doğal
Birsen Çelik Arapların rahat insanlar olmalarının seyahati zorlaştırdığını ifade ediyor. Ortadoğu'nun en zorlu yanlarından birisinin de aşırı pisliğin hayatın doğal algılarından biri olduğunu ve hijyenin Araplara göre olmadığını söylüyor. Birsen Hanım bunun yanında, "Araplar çok sıcakkanlılar. Türkleri çok seviyorlar. Ama sanırım parayı daha çok seviyorlar. Kazıklanmamak için özellikle turistik bölgelerde kendi başınıza rehbersiz geziyorsanız, ya Arap gibi görünecek ya da cebinize sıkı sıkı yapışacaksınız. Kap kaç yok, nazikçe usturuplu götürüyorlar' diyor.
AL GOUNA CENNETTEN BİR KÖŞE
Birsen Çelik'e göre Mısır'ın en gözde tatil merkezi Al Gouna. 'Zengin bir Arap şeyhinin yarımada üzerine yeniden kurguladığı tatil kasabası tadında, Cenneti kıskandıracak güzellikte bir yer... Şarm El Şeyh'e 15-20 km mesafede. İki gece konakladığımız bu gözde tatil kasabasında Kızıldeniz'in lacivert denizine dalmayı da ihmal etmedik. Gece sahilde kum üzerinde yakılan ateş evlilik yıldönümümüzü de renklendiren görüntülere sahne oldu.'
Tur almadan geziyorlar
Faruk Bey ve Birsen Hanım mesleklerinin getirdiği meraktan olacak ki ülkeleri arka yüzlerini gezerek tanımayı tercih ediyorlar. Bu da biraz daha cesaret ve bol zaman gerektiriyor tabii. Herhangi bir yere gitmeyi akıllarına koydukları vakit önce dünya haritasını önlerine alıp inceliyorlar. Tren mi, araba mı, uçak mı kararını verdikten sonra çalışmalara başlıyorlar. İnternetten bolca gezi yazıları okuyorlar. Arabayla gideceklerse yol haritası çıkarıyorlar. Şehri keşfetmenin en güzel yolunun yürüyerek yapıldığını ekliyorlar. Mümkün mertebe yerel yemekler yiyorlar. Gezginlerin ara sokaklardaki restoranları bulmalarını, cadde üzerinde turistik yerlerden uzak durmalarını tavsiye ediyorlar. Bakkaldan alışveriş yapın diyorlar.
Minderimi feribotta unuttum
Kendisini ruhsal derinliklerine çeken, sonsuzluk duygusunu yaşadığı kentin Şam olduğunu söyleyen Birsen Hanım Suriye'nin Ashabın eşsiz ruhlarını barındıran nadide bir kent olduğunu anlatıyor. Hamileyken yolculuklarımın vazgeçilmezi minderimdi. Mısır'dan Ürdün'e geçerken minderimi feribotta unuttum. Tam feribot kalkmıştı ki bağır çağır geri döndürdük, minderimi geri aldım.
HEİDİ ÇOK ŞANSLIYMIŞ
Birsen Çelik, "Tarihin ve medeniyetin görkemli mimariler doğurduğu Avrupa seyahat etmek rehber olmadan da başarılı olacağınız düzende... Uçakla İtalya'dan başladığımız Avrupa seyahatimizde beni en etkileyen trenle Roma'dan Fransa'ya yaptığımız gece yolculuğuydu. Heidi ve Peter'in çocukluk hayallerimi örten anılarıyla dopdolu Alpler. Karın bembeyaz örtüyle kapladığı düş yolculuğunda bir ara aktarma yapmak için trenden indiğimizde diyecek yoktu."
~Mısır'da beş yıldızlı otellerde kalırsanız damları ahır olarak kullanılan apartmanları göremezsiniz, ama 3 yıldızlı bir otele düşerseniz tüm bu ayrıntıları görme şansınız olur.
~Gürcistan' a gidip orada yaşayan birisinin evinde kalırsanız, yemek kültürlerini adetlerini yaşam tarzlarını öğrenirsiniz.
~Yunanistan'da Gümülcine'ye gidip, her gün uğradığınız kahve gibi içeri girip sobanın başına oturup sohbete dalmanın tadı başkadır.
~Paris'i metroyla boydan boya dolaşın. Metro haritasını alıp şehrin altını üstüne getirin.
~Roma'da banliyö trenleri ile gezmek çok zevkli. Semt semt gezerek orada yaşayanları daha iyi gözlemleyin.
~Ürdün'de bir Filistinli aileye misafir olup ülkeyi, siyaseti, ticareti, yaşamı bir gecede enine boyuna öğrenirsiniz. Bir de sokağa çıkar, bakarsınız ki "kazın ayağı öyle değil" miş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder