4 Mart 2013 Pazartesi

Bu topraklardan bir Muhammed Esed geçti / Taha Kılınç


Taha Kılınç

İspanya'nın Granada (Arapça'daki adıyla: Gırnata) kentindeki belediye mezarlığının Müslümanlara ayrılan kısmında sade bir kabir… Beyaz mermerden taşının üzerinde Fecr suresinin son ayetleri işlenmiş. Ve bir de isim: Muhammed Esed.

1900'de, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Lemberg (Bugünkü Ukrayna'nın Lviv) kentinde Leopold Weiss adıyla dünyaya gelen Esed, Yahudilikten İslâm'a uzanan sıra dışı hikâyesiyle geçtiğimiz yüzyılın en dikkate değer simalarından biriydi. İbraniceyi akıcı bir şekilde okuyup yazabileceği, Yahudi kültürünün temel metinlerine kolaylıkla ulaşabileceği bir aile çevresi içinde yetişen Esed, babası Akiva'nın onu ısrarla yönlendirmek istediği akademik kariyer yerine daha serbest bir tarzı tercih etti.

Üniversiteyi okumak için gittiği Viyana'da kısa bir süre yönetmen Fritz Lang'ın asistanı olarak çalışan Esed, daha sonra bir Amerikan haber ajansının Berlin bürosunda telefon operatörü oldu. Bu sırada ünlü Rus yazar Maksim Gorki'nin eşinin, sefalet içindeki Rus halkına yardım toplamak üzere Berlin'e geldiğini öğrenen Esed, Bayan Gorki'yle yaptığı röportajla adını birden bire duyurdu. 1922'de, henüz 22 yaşında olan Esed, Avrupa'nın en prestijli gazetelerinden Franfurter Allgemeine Zeitung'un Ortadoğu muhabiri idi artık.

Gazeteci kimliğiyle Filistin, Suriye, Irak, İran ve Afganistan'dan geçerek Orta Asya'ya kadar uzanan Esed, iki yıllık bir seyahatin ardından Rusya üzerinden ülkesine döndü. Bu sürenin bir kısmında Kudüs'te psikanalist olarak çalışan amcası Dorian Weiss'in yanında kalan Esed, İslâm dünyasını ve Müslümanları yakından tanıma imkânı buldu. İleride İsrail'in ilk cumhurbaşkanı olacak olan Haim Weizmann ile tanıştı ve onunla Siyonizm konusunda ciddi bir tartışma yaşadı.

Almanya'ya döndükten sonra, Berlin'de tanıştığı, kendisi gibi Yahudi olan ressam Elsa Schiemann ile evlenen Esed, kendisinden 15 yaş büyük olan eşiyle birlikte İslâm'ı derinlemesine araştırmaya başladı. Karı koca Kur'ân'ı birlikte okudu. Nihayet 1926 yılında bir akşam Berlin metrosunda insanların yüzlerindeki derin hüzünden etkilenerek eve döndüklerinde, Esed masanın üzerindeki Kur'ân nüshasında Tekâsur suresinin bulunduğu sayfanın açık olduğunu gördü. İnsanoğlunun mutsuzluk ve huzursuzluğunun kaynağı olarak dünyaya bağlanmasının işaret edildiği sure, Esed için İslâm'a girmesinden önceki son düğümün de çözülmesi anlamına geliyordu.

Vakit geçirmeden Berlin'deki Müslüman cemaatine başvurarak İslâm'a girişini tescil ettiren Esed, kendisinden hemen sonra Müslüman olan eşi Elsa'yı ve onun 11 yaşındaki oğlu Heinrich'i de yanına alarak Mekke'ye gitti ve ilk haccını yaptı. Mekke'ye varışlarından hemen sonra Elsa aniden hayatını kaybetti ve Hz. Hatice'nin de medfun bulunduğu Mualla Kabristanı'na defnedildi. Esed, Heinrich'i Almanya'daki akrabalarının yanına gönderdi, kendisi ise Arabistan'da kaldı. (Annesi ve üvey babasının aksine Müslümanlığı tercih etmeyen Heinrich Schiemann, 2002'de öldü.)

Mekke'deki küçük kütüphanede tarih çalışırken, Kral Abdülaziz'in oğlu Prens Faysal'la tanışan Esed'in hayatında yepyeni bir dönem başladı. Kısa zamanda Abdülaziz'in en yakın dostlarından biri haline geldi. Ondan aldığı özel izinle ülkeyi baştan başa dolaştı, çöldeki bedevi kabilelerin yaşamlarını gözlemledi. Bu sürede klâsik Arapçayı derinlemesine öğrendi.

İlk zamanlar Kral Abdülaziz'i İslâm dünyasının ideal lideri olarak gören Esed, çok geçmeden onun birçok zaafını fark etmeye başladı. Arabistan'da dolu dolu geçirdiği 5 yılın ardından, Abdülaziz'e haber dahi vermeden 1932'de bir gemiyle Pakistan'a geçti. Karaçi üzerinden Lahor'a giden Esed, burada Muhammed İkbal'le tanıştı. Bu sırada İngilizlerin hâkimiyeti altında bulunan bölgede ciddi bir eğitim ve yayın faaliyetine başlayan Esed, Pakistan'ın kuruluş sürecinde yaşanan gerginliklerin tamamına yakından tanıklık etti. Hatta hazırladığı "Buhari Tercümesi"nin baskıya girmek üzere olan el yazma nüshaları, bir çatışma sırasında evini basan saldırganlar tarafından suya atılarak imha edildi.

Pakistan'ın kuruluşundan sonra devlette İslâmi eğitimden sorumlu birimin yöneticiliğine getirilen Esed, 1949'da Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi'ne müdür olarak atandı. 1952'de Birleşmiş Milletler'de Pakistan'ın temsilcisi olan Esed, aynı yıl sonunda bütün resmi görevlerinden istifa ederek, kendisini kitaplarını yazmaya adadı.

İlk ciddi eseri olan Yolların Ayrılış Noktasında İslâm'ın ardından Mekke'ye Giden Yol'u kaleme alan Muhammed Esed, 1964'de Kur'ân'ın İngilizceye tercümesi olan "Kur'ân Mesajı"nın ilk bölümünü yakın dostu Suudi Arabistan Veliahd Prensi Faysal'ın maddi desteğiyle yayımladı. 1980'de Kur'ân Mesajı'nı tamamlayarak tek cilt halinde yayımlayan Esed, ömrünün son yıllarını okuyarak, yazarak ve konuşmalar yaparak geçirdi.

İlk eşi Elsa'dan sonra Suudi Arabistanlı Munire Hüseyin Şammâri ile evlenen Esed'in, bu evlilikten 1933'te Talal adlı oğlu dünyaya geldi. Aralarındaki kültür farkı yüzünden Munire'den boşanan Esed, vefatına kadar Polonya asıllı ABD vatandaşı Pola Hamide ile evli kaldı.

Batı ülkelerinde Arap dünyasının yakından tanınmasında birinci derecede rolü bulunan Muhammed Esed, Yahudi olarak kalsaydı İsrail'in cumhurbaşkanlarından biri olabilecek çapta bir entelektüel zekâya ve birikime sahipti. İslâm dünyasının her açıdan yenik düştüğü bir dönemde, çok 'kârlı' bir din olan Yahudiliği bırakıp Müslümanlığı seçişi bile, tek başına Esed'i her yönüyle incelenmeye değer bir kişilik haline getirmektedir.

[email protected]

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2013/02/25/bu-topraklardan-bir-muhammed-esed-gecti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder