1945'te "Galiplerin örgütü" olarak doğan Birleşmiş Milletler'in "barışı koruma" misyonunda ortaya koyduğu başarısızlık yeni değil...
Neredeyse 70 yıldır çok az sayıda krize müdahale ederek başarılı olabilen BM'ye yönelik eleştiriler, özellikle Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni uluslararası dengeler yüzünden arttıkça arttı. Filistin, Keşmir, Somali, Bosna, Ruanda gibi binlerce insanın katledildiği krizler karşısında başarısız kalan, İsrail konusundaki çifte standardıyla adaletsiz bir örgüt olduğu artık iyice teşhir olan BM'nin bu yapısıyla fazla gidemeyeceği çoktandır biliniyor. Globalleşen dünyanın kaderinin beş kodaman ülkenin iradesine verilmesi bütün dünya halkları için alçaltıcı ve kabul edilemez bir durum. Eğer globalleşme dediğimiz süreç barış içinde ilerleyecekse, bu sürecin ilelebet beşli bir çetenin sultası altında ilerleyemeyeceği; global demokrasiyi, ülkeler arası eşit ilişkileri, ortak kararı, konsensüsü, karşılıklı iknayı, daha adil bir dünya talebini gündeme getirmenin, bunlar için diretmenin zamanı geldiği de epeydir ortada...
Ne var ki, herhangi bir sorunun teşhis edilmesi, ortaya konulması ve tartışılması, o sorunun çözümüne girişmek için yetmiyor. "Harekete geçme zamanı"nın da gelmesi gerekiyor. Harekete geçebilmede en önemli faktörlerden biri bugünkü BM yapısının temelinde yatan güç dengesinin değişmesi ise, diğeri de güç dengesindeki değişimi zamanında gören güçlü, kararlı ve güven duyulan bir önderliğin ortaya çıkması...
Bugün bu iki koşul da oluşmuş görünüyor ve sanırım artık dünya Birleşmiş Milletler konusunda sızlanma aşamasından harekete geçme aşmasına gelmek üzere...
Değişen güçler dengesi
Bugün dünyadaki güçler dengesine baktığımızda, şimdiye kadar dünyaya patronluk taslayan güçlerde bir atalet ve gerileme; buna karşılık uluslararası düzende söz hakkı verilmeyen ülkelerde bir dinamizm ve büyüme görüyoruz. ABD, AB, Rusya gibi eski dünyanın efendisi olan ülke ve bölgelerin yıldızı yavaş yavaş kayarken, Asya'nın, Güney Amerika'nın Ortadoğu'nun Türkiye gibi, Hindistan gibi, Brezilya gibi ülkelerinin yıldızları giderek parlıyor. Yeni ekonomik havzalar; yeni bölgesel güçler oluşuyor. Eskinin güçlüleri yaşanan şu anda içine düştükleri ekonomik darboğazdan çıkmak ve gerilemeyi durdurmak için yükselmekte olan ekonomilerle işbirliği yapmaya, onlarla iyi geçinmeye mecbur. İşte ekonomide ortaya çıkan bu "eşit olmayan gelişme" tablosu, gerilemekte olan güçler tarafından dizayn edilmiş olan hukuk sisteminde ve kurumlarında köklü değişiklik ihtiyacını da beraberinde getiriyor.
İhtiyacı gören bir liderlik
İşte Erdoğan bazılarımızın dudaklarını uçuklatan meydan okumalarını bu değişimi gördüğü için; sadece görmekle kalmayıp aynı zamanda bu değişimin öncü güçlerinden biri olmak istediği için yapıyor.
Başbakan Erdoğan'ın uzun bir süredir konuştuğu her uluslararası platformda Birleşmiş Milletler'i eleştirmesi, özellikle de 5'li veto yetkisini topa tutması sebepsiz değildi. Bütün o konuşmalarıyla Erdoğan, artık kaçınılmaz hale gelen "daha adil bir dünya düzeni" mücadelesinin liderliğini yapmaya talip olduğunu da ortaya koymuş oluyordu.
Ve işte bugün, Güvenlik Konseyi'nin Suriye'deki kimyasal gaz katliamı hakkında bir soruşturma bile açamayıp "kaygılarını" dile getirmekle yetinmesiyle birlikte mücadelenin startını veriyor ve temel sloganını atıyor: "Dünya 5'ten büyüktür"
Sonra da devam ediyor: "Gerçekten dünya 5'ten büyük diyorsak, o zaman BM Güvenlik Konseyi'nden memnun olmayan ülkeler kendi Birleşmiş Milletleri'ni kurarlar."
Gerçekten mükemmel bir slogan...
Sloganın fikir babaları Turgay ve Yıldıray Oğur kardeşleri gönülden tebrik ediyorum. Başbakan Erdoğan'ı da bu slogana sahip çıktığı ve bu tarihi açıklamayı yaptığı için kutluyorum.
"Zamanı gelmiş bir fikirden daha kuvvetli bir şey yoktur" denir ya; sanırım önümüzdeki dönemde bu özdeyişin bir kez daha doğrulanışına tanık olacağız.
Neredeyse 70 yıldır çok az sayıda krize müdahale ederek başarılı olabilen BM'ye yönelik eleştiriler, özellikle Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni uluslararası dengeler yüzünden arttıkça arttı. Filistin, Keşmir, Somali, Bosna, Ruanda gibi binlerce insanın katledildiği krizler karşısında başarısız kalan, İsrail konusundaki çifte standardıyla adaletsiz bir örgüt olduğu artık iyice teşhir olan BM'nin bu yapısıyla fazla gidemeyeceği çoktandır biliniyor. Globalleşen dünyanın kaderinin beş kodaman ülkenin iradesine verilmesi bütün dünya halkları için alçaltıcı ve kabul edilemez bir durum. Eğer globalleşme dediğimiz süreç barış içinde ilerleyecekse, bu sürecin ilelebet beşli bir çetenin sultası altında ilerleyemeyeceği; global demokrasiyi, ülkeler arası eşit ilişkileri, ortak kararı, konsensüsü, karşılıklı iknayı, daha adil bir dünya talebini gündeme getirmenin, bunlar için diretmenin zamanı geldiği de epeydir ortada...
Ne var ki, herhangi bir sorunun teşhis edilmesi, ortaya konulması ve tartışılması, o sorunun çözümüne girişmek için yetmiyor. "Harekete geçme zamanı"nın da gelmesi gerekiyor. Harekete geçebilmede en önemli faktörlerden biri bugünkü BM yapısının temelinde yatan güç dengesinin değişmesi ise, diğeri de güç dengesindeki değişimi zamanında gören güçlü, kararlı ve güven duyulan bir önderliğin ortaya çıkması...
Bugün bu iki koşul da oluşmuş görünüyor ve sanırım artık dünya Birleşmiş Milletler konusunda sızlanma aşamasından harekete geçme aşmasına gelmek üzere...
Değişen güçler dengesi
Bugün dünyadaki güçler dengesine baktığımızda, şimdiye kadar dünyaya patronluk taslayan güçlerde bir atalet ve gerileme; buna karşılık uluslararası düzende söz hakkı verilmeyen ülkelerde bir dinamizm ve büyüme görüyoruz. ABD, AB, Rusya gibi eski dünyanın efendisi olan ülke ve bölgelerin yıldızı yavaş yavaş kayarken, Asya'nın, Güney Amerika'nın Ortadoğu'nun Türkiye gibi, Hindistan gibi, Brezilya gibi ülkelerinin yıldızları giderek parlıyor. Yeni ekonomik havzalar; yeni bölgesel güçler oluşuyor. Eskinin güçlüleri yaşanan şu anda içine düştükleri ekonomik darboğazdan çıkmak ve gerilemeyi durdurmak için yükselmekte olan ekonomilerle işbirliği yapmaya, onlarla iyi geçinmeye mecbur. İşte ekonomide ortaya çıkan bu "eşit olmayan gelişme" tablosu, gerilemekte olan güçler tarafından dizayn edilmiş olan hukuk sisteminde ve kurumlarında köklü değişiklik ihtiyacını da beraberinde getiriyor.
İhtiyacı gören bir liderlik
İşte Erdoğan bazılarımızın dudaklarını uçuklatan meydan okumalarını bu değişimi gördüğü için; sadece görmekle kalmayıp aynı zamanda bu değişimin öncü güçlerinden biri olmak istediği için yapıyor.
Başbakan Erdoğan'ın uzun bir süredir konuştuğu her uluslararası platformda Birleşmiş Milletler'i eleştirmesi, özellikle de 5'li veto yetkisini topa tutması sebepsiz değildi. Bütün o konuşmalarıyla Erdoğan, artık kaçınılmaz hale gelen "daha adil bir dünya düzeni" mücadelesinin liderliğini yapmaya talip olduğunu da ortaya koymuş oluyordu.
Ve işte bugün, Güvenlik Konseyi'nin Suriye'deki kimyasal gaz katliamı hakkında bir soruşturma bile açamayıp "kaygılarını" dile getirmekle yetinmesiyle birlikte mücadelenin startını veriyor ve temel sloganını atıyor: "Dünya 5'ten büyüktür"
Sonra da devam ediyor: "Gerçekten dünya 5'ten büyük diyorsak, o zaman BM Güvenlik Konseyi'nden memnun olmayan ülkeler kendi Birleşmiş Milletleri'ni kurarlar."
Gerçekten mükemmel bir slogan...
Sloganın fikir babaları Turgay ve Yıldıray Oğur kardeşleri gönülden tebrik ediyorum. Başbakan Erdoğan'ı da bu slogana sahip çıktığı ve bu tarihi açıklamayı yaptığı için kutluyorum.
"Zamanı gelmiş bir fikirden daha kuvvetli bir şey yoktur" denir ya; sanırım önümüzdeki dönemde bu özdeyişin bir kez daha doğrulanışına tanık olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder