AKİF EMRE
İslam ekonomisi tartışmaları tarih olarak hiç de yeni değil. Modern dünyada geçerli ekonomik sistemler karşısında kısaca 'müslümanca bir hayat, iktisadi faaliyet nasıl yürütülebilir' sorusuna aranan cevapların toplamı denilebilir. Her ne kadar ekonomi kavramının içeriği ile İslam bir araya gelince sorunlu bir kavramlaştırma ortaya çıkıyor ise de muhteva arayışındaki kaygıları önemserim. Türkiye dışında farklı coğrafyalarda bu konuda belli bir literatür olmuştu ki nasıl olduysa birden bu arayışlar İslami bankacılık yahut faizsiz bankacılık denilen alana kaydı.
Özellikle 70'lerden sonra petrol gelirleri hayli kabaran Arap ülkelerinin servetlerini nasıl değerlendirecekleri, elde tuttukları sermayenin kullanımını meşrulaştırma sorusalından yola çıkan çalışmalar gündemi rehin aldı. Zaten az sayıda olan ve bir kısmı Batılı üniversitelerde gerçekleşen araştırmalar tümüyle bütüncül İslam iktisadı çalışmalarının yerine finans sorununa indirgendi. Çünkü parası olanlar bir şekilde bu paranın kullanımını meşrulaştıracak gerekçeler arıyordu.
Geçtiğimiz günlerde bir araştırma merkezi (PESA) 'Dindar/Muhafazakar işadamları perspektifinden İslam ekonomisi ve katılım bankaları' başlıklı ilginç bir rapor yayınladı. Muhafazakar olarak tanımlanan, başka bir deyişle Anadolu kaplanları olarak bilinen sermayenin, iş çevrelerinin İslam ekonomisine bakışlarını ortaya çıkarması bakımından, yeterli olmasa da fikir verici bir çalışma.
Çalışmada da ele alındığı gibi; bazı çevrelerde İslam sosyalizmi söyleminin, İslam'ın sosyalist ekonomiyle uyuşması özentisinin geçerli olduğu dönemleri hatırlatır biçimde, serbest piyasa ile İslam'ın iktisadi ilkelerini uzlaştırma çabalarına dikkat çelmek gerekiyor. Bu konuda erken dönemde zihinsel kırılma tehlikesini gören Sezai Karakoç'un küçük ama ilkeler düzeyinde ufuk açıcı kitabının (İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü) hala aşılamamış olması da ayrıca düşündürücü.
Söz konusu araştırmada dikkati çeken husus dört farklı muhafazakar işadamları derneği mensuplarının büyük çoğunluğunun 'İslam ekonomisinin varlığı'na inanıyor olması. Burada temel sorun İslam ekonomisinden neyin anlaşıldığıdır. Kabaca faizsiz işlem ve zekatla sınırlı bir İslam ekonomisi anlayışı ortaya çıkıyor.
Asıl soru İslam ekonomisi ile serbest piyasa ekonomisinin, yani kapitalist sistemin birbiriyle uyuştuğuna inananların oranının yüzde otuzları bulması. Burada dikkatten kaçmaması gereken bir başka husus, işletme kapasitesinin artma oranında İslam'ın piyasa ekonomisine uygun olduğu kanaatinin de artıyor oluşu.
Anadolu sermayesinin ekonomide payı arttıkça cari ekonomik sistemi sorgulama oranının gittikçe düşüyor olması, İslami değerleri önemseyenler açısından, hem teorik bir sorunu hem de pratikte aşmakta zorlanılan bir alanı işaret ediyor. Olay salt faizli-faizsiz kredi ile iş yapmaya indirgendiğinde uzlaşmayı meşrulaştırmak daha kolaylaşıyor. Katılım bankaları denilen sistemin, hiç sorgulanmadan, geleneksel banka sistemine alternatif görülmesiyle iktisadi hayat da gittikçe anlam kaybına uğruyor. Bunun pratik karşılığı, muhafazakar denilen iş adamlarının yarıdan fazlasının gerektiğinde faizli sistemde iş yapmakta bir beis görmemesi.
Faiz, kapitalizm açısından tıpkı emek, servetin biriktirilmesi gibi en kritik konulardan biridir. Faizle iş yapmak konusundaki hassasiyetin örselenmesi ile Anadolu kaplanlarının önünün açılması, piyasada artık varlık göstermeleri arasında neredeyse doğrudan ilişki var. En azından son dönemde yaşanan tecrübe açısından bu sonuca varabiliriz. Piyasa şartları gerekçe gösterilerek başlayan argümanlar sadece faizi sorgulamayı bir tarafa bıraktırmakla kalmıyor; artık bu tür kurumların her tür ilanları, sponsorlukları da sorgulanmaz hale geliyor.
Anadolu'nun muhafazakar iş adamlarına yakıştırılan 'Müslüman Kalvenizm' ya da muhafazakar Kalvenizm ifadesini benimseyen, içselleştiren, savunanlar olduğu gibi, çekinceleri olsa da fiilen bu süreci paylaşanlar da hayli fazla. Nitekim İslami değerlerin ekonomik hayatta yeniden üretilebileceğini söylerken sistem içinde 'rasyonel, faydacı' davranan iş adamlarının durumu yaşanmakta olan dönüşümün en belirleyici göstergelerinden biri.
Muhafazakarların iktidar deneyimleri bağlı oldukları geleneklerle çelişik gibi görünse de 'ekonomik muhafazakarlığın' kapitalizm içinde en dönüştürücü, meşrulaştırıcı bir ideoloji olduğunu dünyadaki deneyimler yeterince kanıtlıyor. Bu araştırmanın yeniden gündemimize getirdiği soru, statükoyu kırıp dönüştürürken muhafazakarların ne türden bir dönüşüm yaşadığıdır. Söz gelimi serbest piyasa kurallarının, yani kapitalist ekonominin, tüm kurumlarıyla bu faydacı anlayış sahipleri tarafından yerleştirildiği gerçeği sorgulanmadan sorunu siyasi kadro meselesine indirgemek esası kaçırmak demektir.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/muhafazakar-kalvenizm/42173
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder