GÖKHAN ÖZCAN
Ölmeden önce ölenler asırlardır yaşıyor, ölüme çare arayanların hepsi çoktan öldü.
Kimse ölüme müşteri değil bu devirde; bu sebeple ki, bir tek mezarlıkların reklamı yok.
Yakasını kendi ölümünden kurtarmaya çalışan insanların beyhude yere çırpınıp durmaları, yürüyen merdivenlerde ters istikamete doğru ilerlemeye çalışanların şaşkın hallerine benziyor.
Dünyanın her köşesini hızla yaşanmaz hale getirenler, bunu bize 'yeni yaşam alanları' açmak için yaptıklarını söylüyorlar.
Bütün pencerelerinden ancak karşı apartmana bakılabilen apartmanlar... Bunu gerçekten biz mi yaptık kendimize?
Hayatlarını saçma sapan bir döngüye sokarak hayatın ritmini bozanlar, en kısa zamanda spora başlayarak kötü giden her şeyi yoluna sokabileceklerini zannediyorlar.
Yanlış bir gemiye bindiyseniz, elinizdeki pusulanın gazoz açacağından bir farkı kalmaz.
Uçamayan kuşlar var; peki yüzemeyen balıklar da var mı?
En daimi muhacirler; göçmen kuşlar...
'Zamanlar içinde/kuşlar uçuyor/kervanlar geçiyor/ bir iğne deliğinden.' diyor Asaf Halet.
Bir de Müslüm Baba şarkısı var ki, biz onu Yunus Emre söylemiş gibi duysak da oluyor: 'Sevda yüklü kervanlar/senin kapından geçer/aşk şarabın içenler/yarin derdine düşer.'
Durduğum yerdir en çok, yürüdüğüm yol...
Her gün onlarca hicretin muhaciri olmak gerekiyor; şerden hayra, yanlıştan doğruya, yalandan gerçeğe... Bir andan diğerine, bir nefesten diğerine, bir halden diğerine...
Müslümanlığını otomatiğe bağlayanlar; bakın bakalım navigasyon cihazınız sırat-ı müstakim hakkında bir şey biliyor mu?
Bu devirde, 'Ben başımı yastığa koyar koymaz hemen uyuyorum, içim çok rahat!' diyebilmek için insanın aşırı ortopedik bir vicdanı olması gerekiyor.
Hafifçe sağına yaslandı ihtiyar adam ve hemen sonrasında bir kedi gibi kıvrılıp uykuya dalıverdi tesbihinin yedinci hamd tanesinde duraklayan eli.
Bizde anlamı olan ne varsa, hepsinin özel bir günü oldu; kutlayıp geçiyoruz!
Başkasına ait bir günah, aşikar ettiğiniz anda sizin de günahınızdır artık.
'Merhumu nasıl bilirdiniz?' diye sordu imam. 'Kaseti vardı' dedi kalabalıktan bir ses.
İlk taşı atmak için ne çok hevesli var, günahlar sahipsiz kaldı.
Herkes arabasını Masumiyet Otoparkı'na parkediyor ve yürüyerek gidiyor Günahlar Meydanı'na.
Utandı ve 'Ben suçluyum!' diye bağırdı masum!
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/GokhanOzcan/kurayi-kazanan-ilk-tasi-atsin/50720
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder