1 Eylül 2017 Cuma

Mevâkıf



“Vakfe, ilmin membâıdır. Kim burada vakfe ederse, onun ilmi kendindendir; vakfe etmeyenin ilmi ise kendi dışındandır.

Vâkıf, tek bir hükme göre konuşur (nutk) ve susar (samt).

Vakfe, kıymetleri öğreten ve düşünceleri de silen nûriyyettir.

Vâkıf için olması dışında hiçbir daimiyet yoktur; daim olan dışında da hiçbir vakfe yoktur.

Vakfe, dünya ve ahiretin köleliğinden azad eder.

Vâkıf az kalsın beşeriyyet hükmünden uzaklaşacaktı.

Vâkıf, ilmin ve hikmetin tamamıdır; bu ikisini ancak vâkıf birleştirebilir.

Vâkıf, güvenilirdir ve güvenilir kişi de sırdaş addedilir.

Vakfe eden ilmi görür fakat ma’lumu göremez; yakaza ile perdelenir, gafletle perdelenişi gibi.

Vakfe ma’rifetin ruhu, ma’rifet ilmin ruhu, ilim de hayatın ruhudur.

Sabır, vakfe dışında her şeyin üzerine konmuştur; çünkü vakfe sabrın üzerine konmuştur.

Bela indiğinde, vâkıfın üzerinden gelip geçer, lakin ârifin ma’rifeti ve âlimin ilmi üzerine iner.

Vâkıf itilafla hurûç eder, tıpkı ihtilafla hurûç edişi gibi.

Bir kimse bir şeyin ilmini bilirse, onun bilgisi o şeye yöneldiğinin bir ilanı olur.

Vakfe ma’rifetin direğidir ve ma’rifet de ilmin direğidir.

Ârif bilir ve bilinir, vâkıf ise bilir ama bilinmez.

Vakfe kendinde zannın bulunmadığı ebedi yakîndir.

Vakfe, uzaklık (bu’d) ve yakınlığın (kurb) ötesindedir; ma’rifet yakınlıktadır ve yakınlık ise uzaklığın ötesindedir; ilim ise uzaklıktadır ve bu da onun hudududur.

Vâkıf’ın hükumeti onun susmasıdır (samt); arifin hükumeti onun konuşmasıdır (nutk); alimin hükumeti ise onun bilgisidir (ilm).

Vakfe, söylenebilenin ötesindedir; ma’rifet ise söylenebilenin nihayetindedir.

Vakfe kevnin ateşidir; ma’rifet ise kevnin nurudur.”

Abdülcebbâr en-Nifferî / Mevâkıf