Aynı ekiple İstanbul turumuz 16 Nisan 2018 de gerçekleşmişti. Bu sefer rehberimiz Bilgi eşliğinde iki gün önce, İsam'ın arka bahçesinde olup benim nasıl olduysa farkedemediğim, öylece güzel duran Abdülmecit Efendi köşküyle başladı, sergiden çok köşk ziyaret edildi ve tavan yazıları okunmaya çalışıldı, sonrasında benim turum İsam Kütüphanesinde sonlanacaktı ama rota değişti yani ekip tarafından anlamadığım birşekilde değiştirildi :), üsküdara kanun resitali eşliğinde inildi, boğaz aşılıp Kırım Anglikan Kilisesi'nin kapısı çalındı ama içeri girilemedi ayinin akşam saat onda başlayacağı ve o zaman açılacağı söylendi, oradan satılık olan Matketo Han'a geçildi, hanın içi dışı Rabia işaretleriyle doluydu, han incelenmeye çalışıldı şuan maddi durumumuz el vermediği için satın alınamayacağı anşaşıldı, sonra Galata Kuselisi'ne çıkıldı, aslında çıkmak istemesemde iyiki ekip ikna etmişte çıkmışım dediğim bir çıkış ve iniş oldu, sonrasında kapısındaki tabelasıyla değerli hanımları içeri davet eden Bereketzade Camii'nde ikindi namazı kılındı, oradan Karaköy'de Aya Nikola Kilisesi'nin köşesindeki eski adıyla Hebun yeni adıyla Karaköy Çorba Evinde çorba içilip, sonrasında yine Karaköy'de insanı farklı bir evren boyutuna taşıyan tatlı yendikten sonra, Yeraltı Camii'nde akşam namazı kılınıp vapurla Üsküdar'a geçilip tur bitirildi. Bu sefer, ekibin turun sonunda cenaze namazlarını kılma gereksiniminde bulunmadıkları ve uçmaya alıştıkları gözlendi. Hayırlı uğurlu olsun.. Zeynep ve Bilgi
26 Aralık 2019 Perşembe
30 Kasım 2019 Cumartesi
Büşra Bursa'da / Zehra
Yine yeniden gel inşallah Büşra.. Ve aynı şeyleri farklı mekanlarda birbirimizden habersiz seven sevmeyen yapan yapmayan geç tanışmış iki arkadaş olarak daha fazla vakit geçirelim, rüzgarı dalgaları dinleyip bulutların arasından spot lambalarını açan güneşi gökkuşağını görelim, hangi mekana gitsek henüz salep yapmıyoruz diyenlere inat sahildeki arabacıkla salep satan amcanın arkasından bu sefer koşmayalım, biraz caz biraz hicaz dinleyip söyleyelim :), buldozerler işlerini bitirmiş olsunlar ve artık her soluklandığımız mekanda onları dinlemek durumunda kalmayalım, aynı şeylere hayret ettiğimiz için hayret makamlarımıza şaşırmayı bırakalıp hayrete devam edelim, gezgin Ecrin ve gurme Dilara ile muhabbete kaldığımız yerden devam edelim, üç günde görüp görebileceklerini gösterdik galiba desekte bir dahaki gelişine eksikleri tamamlayalım inşallah.. Benim için, çayın acı geldiği dönemde, evine çaya davet edip çayı tatlandırdığın için ve bir çayın nelere kadir olabileceğini gösterdiğin için çok teşekkür ederim.. Baki muhabbetle Büşra
21 Eylül 2019 Cumartesi
Cennet'i Görenler / Zehra
Bir varmış bir yokmuş, şimdiki zaman yani sarı, kırmızı, turuncu yaprakların her rüzgar esişinde uçtuğu zaman içinde, yüreği aynı anda hem batıda hem doğuda olabilen, gece ya da gündüz ailesiyle yürürken ya da diz dize muhabbet etmeyi seven, yürürken durup müzik aleti çalanları dinleyip bahşiş vermeyi de seven, ev taşırken kahve malzemelerinide gönderen ama çok kahve içmek isteyen ablasıyla iki mahalle ötede ki Fransız teyzenin lokantasından kahve almaya ellerinde henüz gazeteye sarmadıkları son iki bardakla gidip kahveden güzel olan Farnasız teyzenin gülümsemesini görüp hoş sözlerini duyan, bir koli yapıp bir parklarda yakalanbaç oynayan, bir okul çıkış saatinde okula gidip bir süt yumurta meyva almaya giden, bir dostlarla buluşup bir bulaşıkları çamaşırları makinaya koyan, bir muhasebe evraklarını ayarlayıp bir çizgi filim izleyen, bir kitap okuyup bir ağaca tırmanan, birşeyler yiyen sincapları seyretmeyi ve köpeklerle sarılmayı seven, salonun ortasında el ele dans ederken ayak bileğini burkan, sabahın kör vaktinde ya da gecenin ortasında inanılmaz güzel seslerle uyanıp yanına koşarak gelen gülen yüzleri gözleri gören, taşınmanın olduğu gün akşam yemeğine davet edip sonrasında iki üç günlük yiyeceklerini yanlarına koyan ablaları olan, henüz işler bitmemesine rağmen ablası tarafından yapılan bir sürprizle inanılmaz güzellikte bir tiyatro performansını seyreden, hayran olup tiyatroda cüzdanını unutan, eve dönüş yolunda telefonundaki çizgi filimleri izleyip hüzünlenen, farklı diyarlarda aynı anda yaşayabilen, bir sürü yeğeni olan, şükreden ve cennete inanan bir teyze yaşarmış. Bu teyzeye sormuşlar cenneti birkez olsun gördünüz mü diye, evet demiş, hemde birkez değil birçok kez, yoksa sizin (kanbağı olsun ya da olmasın) yeğenleriniz yok mu demiş. Masal da burda düşünmüş..
Londra
24 Temmuz 2019 Çarşamba
Bir Kamp Güncesi / Zehra
Uludağ Sarıalandaki 38 numaralı Kellale evi.. Eğer sakin bir yerde, kuşların, ağaçların ve rüzgarın muhabbetini dinlemek, gece yıldızları seyretmek istiyorsanız bu evi tavsiye etmek isterim. Temiz, sıcak bir ev sadece giyeceklerinizi, yiyeceklerinizi ve hamağınızı alıp gelmeniz yeterli. Kalabalık gelmek istediğinizde de yanındaki iki, üç evide kiraladığınızda bir bahçe içinde olabiliyorsunuz. Caminin de hemen yanında. Diğer olanaklar bahçede evcilik oynayabilir, topraktan pasta yapabilir, kuş üzümü toplayabilirsiniz. Oturan, yatan köpekleri yanınıza çağırdığınızda kalkıp gelmiyorlar maalesef ama yanlarına gidip sevebiliyorsunuz. Gece ateşin başında oturmak, gün doğduktan sonra yürüyüş yapmak da çok güzel oluyor. Tabiki çadırda kamp yapmak başka güzel ama bu ahşap evlerde kalmak da güzelmiş. Burayı kiralamamıza vesile olanlardan, getirenlerden, yedirenlerden, içirenlerden Allah razı olsun :) Müteşekkirim.. Rabbim ailelerimize, dostlarımıza sağlık, afiyet versin, bizler de onlardan mahrum olmayalım inşallah.. Muhabbet baki..
22 Mayıs 2019 Çarşamba
Geleneksel İktisadi Refah Kavramlarının İslam'da Adalet Kavramıyla Karşılaştırılması / Zehra
Tez
ÖNSÖZ
Çalışma, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü, İSAM, SOAS, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, değerli hocalarım ve arkadaşlarımın kütüphanelerindeki yaklaşık iki yüz eserin, üç tezin ve on makalenin incelenmesi sonucu hazırlanmıştır.
Giriş ve birinci bölüm Güzelyalı'daki evin balkonunda ve odalarında, ikinci ve üçüncü bölüm iki farklı ülkenin Türkiye,İngiltere, üç farklı şehrinin Bursa, İstanbul, Londra kütüphanelerinde, sonuç Van'da Süphan dağının karşısında ve sunum slaytı Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi beşinci katında anneannemle ve güvercinlerle beraber hazırlanmıştır.
Eğitim ve öğretim hayatım boyunca benden yardımlarını esirgemeyen annem Nafia Özyılmaz’a ve tüm aileme, Enstitüye başvuru yapmam noktasında beni gayretlendiren Zekeriya Kurşun Hocama, derslerine katıldığım ve vermiş olduğu bilgilerle ufkumuzu genişleten Ahmet Tabakoğlu Hocama, bu çalışmanın tamamlanmasında büyük emeği olan ve çalışmalarıma destek veren Tez Danışmanım Muzaffer Koç Hocama, tezi okuyarak katkılarını sunan Murat Bayat Hocama, yüksek lisansa başlama ve tezi yazma noktasında ilk adımı atma cesaretini vermiş oldukları için İbrahim Murat Bozkurt, İpek Madi ve Levent Erkekoğlu Hocalarıma, tezin sonuç aşamasında verdiği büyük destek için Ablam Ayşenur Alemdar’a, tezin tashihini yapan Sümeyye Erman’a, öğrencisi olmadığım üniversitelerin kütüphanelerinden yararlanmama ve kitapları alıp incelememe vesile olan Elif Güneş, Maygül Niyazova ve Zeynep Anuska’ya, tez ile ilgili evrak işlerimde yardımcı olan Tuğba İrem Erman ve Bilgi Gemalmaz’a, tezi hazırlama esnasında görüşlerine başvurduğum ve desteklerini eksik etmeyen dönem arkadaşlarım Zeynep Coşkun, Zeynep Balcı, Dilhan Didem, İnsel Balcı ve Fatma Esma Uygun arkadaşlarıma, evinde ve işyerinde tez yazımı için bana her türlü imkanı sağlayan Münire Uysal’a, destekleri için Türkiye ve dünyanın birçok farklı coğrafyasındaki bütün öğrenci kardeşlerime teşekkür eder, şükranlarımı sunarım.
Bu çalışmayı bitirmeyi nasip eden ve tüm zorlukları kolaylaştıran Allah’a sonsuz hamd ile.
Bursa, 2019 Zehra Sert
Günümüzde yeryüzünün imkânlarının kıtlığı sebebiyle insanlar, ilk çağda olduğu gibi açlık korkusu yaşamaktadırlar. Hâlbuki bu korkunun sebebinin kıt kaynaklardan ve yetersiz gıda üretiminden değil bu kaynakların dağıtımında ahlaki ve adil bir dağıtımın gözetilmemesindendir. Gelir dağılımındaki dengesizliğin sebebi insan iradesinin, yanlış değerler uğruna da harekete geçebilmesi ile ilgilidir.
Yönetimlerin, toplumdaki tüm bireyler için sosyal dayanışma ve sosyal adalet içerisinde maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmasını ve düzenin korunmasını amaçlanması gerekmektedir. Eğer toplumlarda mutlu yaşam hedeflenirse bireylerin kaygılarından arınmış bir şekilde huzur ve refah içinde yaşamaları sağlanmalıdır. Bu toplumun olaylara bakış açısı sadece maddi ihtiyaç odaklı olduğunda toplumların saadet ve huzur algıları da maddi kaygılara bağlı olarak açıklanabilir. Toplumsal iktisadi sorunlar, maneviyattan ayrıştırılarak sadece maddi mutluluğa indirgenmemelidir. İktisadi bakışta maddi ve manevi değerler denge içinde olduğunda adaletli ve mutlu bir toplum inşa edilebilir.
Bireyler, yaşamları boyunca farklı düzeyde engeller ve kolaylıklarla karşılaşarak kararlar alırlar ve bu kararlar neticesinde hayatlarına yön verirler. Kişilerin hayat boyu karşılaştıkları zorluklar üzerindeki karar alma motivasyonları, bireysel haz ve fayda odaklı olduğunda hedeflerine ulaşmak adına her türlü gayri ahlaki yolu mübah görebilir ve bu yaklaşımın bir sonucu olarak toplumda adalet ve hakkaniyet kavramları ortadan kalkar. Böyle bir algı, inanç ve değerler yapısına sahip olan bir toplulukta; ahlakın, sosyal düzenin, adaletin ve huzurun tesis edilebilmesi de mümkün olamayacaktır.
İnsanlar karşılaştıkları zorluklarda ortak adalet ve hak esasına sadık kalmak adına kişisel haz ve menfaatlerinden vazgeçerek kararlar alırlar. Sonuç aleyhlerine dahi olsa bu yolda yapılan her türlü fedakarlık insan için büyük bir değer iken bunun aksi yönde yapılan her türlü ödün büyük bir kayıptır. Kur’an-ı Kerim bu kimseleri “hayatlarını boş yere heder edenler” olarak nitelendirir. Kur’an-ı Kerim bu kimseleri aynı zamanda hırslı ve hayata düşkün olarak da nitelendirmektedir.
Hukuki önlemler alınmadan malın, belli başlı zenginler arasında dolaşmasının önlenmesi mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim’de otuzdan fazla ayette yoksul ve çaresizlerin doyurulması teşvik edilirken kırktan fazla yerde de zekât ve sadakanın farz oluşundan bahsedilmektedir. Yine Kur’an-ı Kerim’de borcunu ödeyenlerin övüldüğü, ödemeyenlerin ise kınandığı görülmektedir. Yetmişten fazla yerde infak kavramı zikredilmekte ve açıklanmaktadır. İnfakın öylesine bir bağış ve sadaka olmayıp aksine muhtaç ve yoksulların asıl hakkı olduğu belirtilmektedir. Bir Müslüman bireyin insanlara faydalı olabilmek için yapmış olduğu bireysel bağış ve gönüllülük esasıyla verdiği sadaka ile sosyal dayanışma gibi yardım faaliyetleri içerisinde bulunması, İslam’daki toplumsal adalet anlayışının en önemli temel taşlarından ve aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’deki en önemli çağrılardan biridir. Yardımlaşma ve hakkı gözetme, toplumların fertleri arasında denge ve bağlılığın korunmasında önemli bir etkendir. Bu, insanlar arasında sevgi ve iyiliği arttırır, kin ve nefretin oluşmasını engeller.
Bireylerin zevk ve hazlarını artırmayı hedefleyen Geleneksel iktisadi zihniyet, toplumsal refah seviyesindeki artışı “daha fazla tüketebilmek” ilkesine dayandırmaktadır. “Seküler” düşünce esaslarına dayanan ve sadece kendi çıkarlarını gözeten bireylerin oluşturduğu “doğal düzen” anlayışında ise bireysel mutluluk toplumsal mutluluğa tercih edilmekte, dolayısıyla böyle bir toplumda dünyevi ve uhrevi saadeti bir arada temin etmek mümkün olamamaktadır.
Önde gelen Antikçağ düşünürleri, insanın eğer kişisel menfaati yoksa gayretini esirgeyeceğini veya yapmış olduğu eserden kendisi kadar gayret göstermeyenlerin faydalanmasını istemeyeceğini; yine insanın kişisel menfaat anlayışı olmadan insandan maksimum verim beklenemeyeceğini açıklamaktadır.
Antik Yunan filozofları, insanın varlıksal yapısını açıklamaya çalışmışlardır. Çatışma ve bunun sonucunda ulaşılan uyum görüşü, karşıtların birliği düşüncesi, adalet ve adaletsizlik açısından diğerlerinden daha önemli olabilecek bir perspektifleri savunmuşlardır. Gerilimi, çatışmayı ve savaşı “karşıtlardaki bütünlük” olarak açıklamakta ve her şeyin temelinin savaş ve kavga olduğu tezini öne sürmektedirler.
Aynı kaynaktan beslendiği aşikâr olan Geleneksel iktisat literatüründe çıkarılan her yeni doktrin, sadece “güçlü olanın hayatta kalması”, “sınıf mücadelesi”, “maksimum tatmin”, “hayatın materyal koşulları” konularına ciddi vurgular yapmıştır. Bireyi toplumun yararı için çalışmasına teşvik ettirecek bir yapı ortaya koymamışlardır.
İslam, “adalet” i insanoğlunun yeryüzünde barışı, dengeyi ve uyumu koruması için ön koşul olarak görmektedir. Bireyin ve toplumun inşası için adalet kavramı İlahi metinlerde de sıkça dile getirilmektedir. Yapı bakımından bireysel özgürlükler, haklar ve yükümlülükler farklı formlarda çeşitli örneklerle aktarılmaktadır. Peygamberler de yaşamları ile bu öğretinin pratikte nasıl yaşanması gerektiğini göstermeye çalışıp uyarmak için geldikleri toplumda bu düzeni sağlamak için gayret sarf etmişlerdir. Bu öğretiler insanların, diğer varlıkların haklarını tanımaları ve sömürmemeleri içindir. Adalet, çatışma ve acıyı bir toplumdan kaldırırken, ihsan da toplumu bir uyum ve anlaşma ile doldurarak ona zarafet, güzellik ve mükemmellik kazandırır. Elinden ve dilinden emin olunan Müslüman, zulümden kaçınır, yaşadığı toplumda güveni sağlar.
Adaletsizliği doğuran en büyük sebepler: başkalarının haklarını görmemezlikten gelerek, bencilliği ve çıkarları hayatın mutlak ilkesi yapmaktır. Yalnızca üretimdeki payları oranında kendi menfaatini sağlayan kapitalist toplumlardaki iktisadi adalet, merhamet duygusu ile denge bulan toplumsal adalet yapısı ile çatışmaktadır.
Sebep-sonuç ilişkisinin ön plana çıktığı görünen modern Batı zihniyetinde, dini düşünceden kopuş görülmektedir. Bütün varlıkların hareketinin Tanrının koymuş olduğu kanunlar çerçevesinde olduğu varsayılan dini düşünce yapısı, seküler yaklaşımlı modern düşünce, Kâinata müdahil olan bir Tanrı anlayışı yerine “kendisini sebep-sonuç ilişkilerinde gösteren” düşünce anlayışı ile yer değiştirmiştir.
Orta Çağ Aydınlanma düşünürleri: “Adaletin daima güçlüden yana olduğu” tezini savunan bir zihniyete sahiptir. Sonrasında ortaya koymuş oldukları tezleri bu anlayış üzerine kurmuşlardır. Yaratılışın doğal nedenlere bağlı olduğunu ve faydanın tercihler sonucu rakam ile ifade edildiği, güçlünün zayıfı ezmesi ile hayatta kalmasının mümkün olabileceği görüşüne dayanan bir “doğal ve materyalist İktisat anlayışı” ile toplumda adil düzenin sağlanabilmesi mümkün görülmemektedir.
İnsan varoluşunu kendine ve yaşadığı evrene fayda sağlama, zarar vermeme ilkesi doğrultusunda Allah’a kulluk ederek insanlara adalet ve ihsanda bulunarak ideal ölçüde gerçekleştirebilmektedir. Aksi takdirde akıllı insan önce kendine sonra yaşadığı evreni zarar verip felakete sürükleme potansiyeline sahiptir. Adaleti, iyiliği, yardımı ve güzelliği öğütleyen Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri buna delil şeklindedir; Nahl Suresi 90. Ayet “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Maide Suresi 8. Ayet “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”
İslam, bireye vicdanını ferdi şuurunu uyanık tutarak, güzel huyluluğa, toplumu da yükselme ve ilerlemeye sevk edecek bir inanç sunmaktadır. Yaşadığı toplumun bir parçası olduğu bilinci ile insanı donatırken, insanlığın bir parçası olduğunu da unutmamasını söyler.
İslam, “insanın üretici enerji ve imkanlarını ruh ve madde düzeyinde en yüksek oranla, özgünce gerçekleştirebilmesi” için önündeki alanı açmaktadır. Bu durum toplumun etkinliğinin hızını artırmakta, insana çok değişik seviyelerde üreticilik ve renklilik kazandırmaktadır.
İnsanlar bu dünya hayatında, yararı elde etmek için yardımlaşma ve zararı defedebilmek için dayanışma içinde oldukları sürece hem dünya hem ahiret hayatlarını kazanmış olacaklardır. İslam’ın amacı Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere, başlangıcı ve sonu olan dünya hayatındaki insanın bu uzun ve meşakkatli yolculuğunda, insanın doğru bir şekilde hedefe ulaşmasına yardımcı olmaktır.
Kendi kârını maksimize etmek insanlar için birer araçtır. Birbirini güçlü güçsüz gibi sınıflara ayıran toplumlarda düşmanlık, kin ve haset ortaya çıkar. İslam’da güçsüze, zayıfa yardım eden kendisi için istediğini kardeşi için de istemesi gerektiğini öğreten bir anlayış vardır.
Tüm varlık aleminin tek bir iradeden yaratılmış olması, kâinatın parçalarının uyum içinde bulunmasını ve insanın da kâinatın bir parçası olarak uyum içerisinde birbirileri ile yardımlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle İslam’ın bakış açısına göre insanlık, çıkarların ortaklığıyla değil ihtiyaçların ve birbiri ile yardımlaşma ortaklığıyla bir bütündür. Ve böylelikle varlık âlemiyle yardımlaşma vesilesiyle yeryüzünde adalet sağlanacaktır.
Eğitim ve öğretim hayatım boyunca benden yardımlarını esirgemeyen annem Nafia Özyılmaz’a ve tüm aileme, Enstitüye başvuru yapmam noktasında beni gayretlendiren Zekeriya Kurşun Hocama, derslerine katıldığım ve vermiş olduğu bilgilerle ufkumuzu genişleten Ahmet Tabakoğlu Hocama, bu çalışmanın tamamlanmasında büyük emeği olan ve çalışmalarıma destek veren Tez Danışmanım Muzaffer Koç Hocama, tezi okuyarak katkılarını sunan Murat Bayat Hocama, yüksek lisansa başlama ve tezi yazma noktasında ilk adımı atma cesaretini vermiş oldukları için İbrahim Murat Bozkurt, İpek Madi ve Levent Erkekoğlu Hocalarıma, tezin sonuç aşamasında verdiği büyük destek için Ablam Ayşenur Alemdar’a, tezin tashihini yapan Sümeyye Erman’a, öğrencisi olmadığım üniversitelerin kütüphanelerinden yararlanmama ve kitapları alıp incelememe vesile olan Elif Güneş, Maygül Niyazova ve Zeynep Anuska’ya, tez ile ilgili evrak işlerimde yardımcı olan Tuğba İrem Erman ve Bilgi Gemalmaz’a, tezi hazırlama esnasında görüşlerine başvurduğum ve desteklerini eksik etmeyen dönem arkadaşlarım Zeynep Coşkun, Zeynep Balcı, Dilhan Didem, İnsel Balcı ve Fatma Esma Uygun arkadaşlarıma, evinde ve işyerinde tez yazımı için bana her türlü imkanı sağlayan Münire Uysal’a, destekleri için Türkiye ve dünyanın birçok farklı coğrafyasındaki bütün öğrenci kardeşlerime teşekkür eder, şükranlarımı sunarım.
Bu çalışmayı bitirmeyi nasip eden ve tüm zorlukları kolaylaştıran Allah’a sonsuz hamd ile.
Bursa, 2019 Zehra Sert
GİRİŞ
Günümüzde yeryüzünün imkânlarının kıtlığı sebebiyle insanlar, ilk çağda olduğu gibi açlık korkusu yaşamaktadırlar. Hâlbuki bu korkunun sebebinin kıt kaynaklardan ve yetersiz gıda üretiminden değil bu kaynakların dağıtımında ahlaki ve adil bir dağıtımın gözetilmemesindendir. Gelir dağılımındaki dengesizliğin sebebi insan iradesinin, yanlış değerler uğruna da harekete geçebilmesi ile ilgilidir.
Yönetimlerin, toplumdaki tüm bireyler için sosyal dayanışma ve sosyal adalet içerisinde maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmasını ve düzenin korunmasını amaçlanması gerekmektedir. Eğer toplumlarda mutlu yaşam hedeflenirse bireylerin kaygılarından arınmış bir şekilde huzur ve refah içinde yaşamaları sağlanmalıdır. Bu toplumun olaylara bakış açısı sadece maddi ihtiyaç odaklı olduğunda toplumların saadet ve huzur algıları da maddi kaygılara bağlı olarak açıklanabilir. Toplumsal iktisadi sorunlar, maneviyattan ayrıştırılarak sadece maddi mutluluğa indirgenmemelidir. İktisadi bakışta maddi ve manevi değerler denge içinde olduğunda adaletli ve mutlu bir toplum inşa edilebilir.
Bireyler, yaşamları boyunca farklı düzeyde engeller ve kolaylıklarla karşılaşarak kararlar alırlar ve bu kararlar neticesinde hayatlarına yön verirler. Kişilerin hayat boyu karşılaştıkları zorluklar üzerindeki karar alma motivasyonları, bireysel haz ve fayda odaklı olduğunda hedeflerine ulaşmak adına her türlü gayri ahlaki yolu mübah görebilir ve bu yaklaşımın bir sonucu olarak toplumda adalet ve hakkaniyet kavramları ortadan kalkar. Böyle bir algı, inanç ve değerler yapısına sahip olan bir toplulukta; ahlakın, sosyal düzenin, adaletin ve huzurun tesis edilebilmesi de mümkün olamayacaktır.
İnsanlar karşılaştıkları zorluklarda ortak adalet ve hak esasına sadık kalmak adına kişisel haz ve menfaatlerinden vazgeçerek kararlar alırlar. Sonuç aleyhlerine dahi olsa bu yolda yapılan her türlü fedakarlık insan için büyük bir değer iken bunun aksi yönde yapılan her türlü ödün büyük bir kayıptır. Kur’an-ı Kerim bu kimseleri “hayatlarını boş yere heder edenler” olarak nitelendirir. Kur’an-ı Kerim bu kimseleri aynı zamanda hırslı ve hayata düşkün olarak da nitelendirmektedir.
Hukuki önlemler alınmadan malın, belli başlı zenginler arasında dolaşmasının önlenmesi mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim’de otuzdan fazla ayette yoksul ve çaresizlerin doyurulması teşvik edilirken kırktan fazla yerde de zekât ve sadakanın farz oluşundan bahsedilmektedir. Yine Kur’an-ı Kerim’de borcunu ödeyenlerin övüldüğü, ödemeyenlerin ise kınandığı görülmektedir. Yetmişten fazla yerde infak kavramı zikredilmekte ve açıklanmaktadır. İnfakın öylesine bir bağış ve sadaka olmayıp aksine muhtaç ve yoksulların asıl hakkı olduğu belirtilmektedir. Bir Müslüman bireyin insanlara faydalı olabilmek için yapmış olduğu bireysel bağış ve gönüllülük esasıyla verdiği sadaka ile sosyal dayanışma gibi yardım faaliyetleri içerisinde bulunması, İslam’daki toplumsal adalet anlayışının en önemli temel taşlarından ve aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’deki en önemli çağrılardan biridir. Yardımlaşma ve hakkı gözetme, toplumların fertleri arasında denge ve bağlılığın korunmasında önemli bir etkendir. Bu, insanlar arasında sevgi ve iyiliği arttırır, kin ve nefretin oluşmasını engeller.
SONUÇ
Bireylerin zevk ve hazlarını artırmayı hedefleyen Geleneksel iktisadi zihniyet, toplumsal refah seviyesindeki artışı “daha fazla tüketebilmek” ilkesine dayandırmaktadır. “Seküler” düşünce esaslarına dayanan ve sadece kendi çıkarlarını gözeten bireylerin oluşturduğu “doğal düzen” anlayışında ise bireysel mutluluk toplumsal mutluluğa tercih edilmekte, dolayısıyla böyle bir toplumda dünyevi ve uhrevi saadeti bir arada temin etmek mümkün olamamaktadır.
Önde gelen Antikçağ düşünürleri, insanın eğer kişisel menfaati yoksa gayretini esirgeyeceğini veya yapmış olduğu eserden kendisi kadar gayret göstermeyenlerin faydalanmasını istemeyeceğini; yine insanın kişisel menfaat anlayışı olmadan insandan maksimum verim beklenemeyeceğini açıklamaktadır.
Antik Yunan filozofları, insanın varlıksal yapısını açıklamaya çalışmışlardır. Çatışma ve bunun sonucunda ulaşılan uyum görüşü, karşıtların birliği düşüncesi, adalet ve adaletsizlik açısından diğerlerinden daha önemli olabilecek bir perspektifleri savunmuşlardır. Gerilimi, çatışmayı ve savaşı “karşıtlardaki bütünlük” olarak açıklamakta ve her şeyin temelinin savaş ve kavga olduğu tezini öne sürmektedirler.
Aynı kaynaktan beslendiği aşikâr olan Geleneksel iktisat literatüründe çıkarılan her yeni doktrin, sadece “güçlü olanın hayatta kalması”, “sınıf mücadelesi”, “maksimum tatmin”, “hayatın materyal koşulları” konularına ciddi vurgular yapmıştır. Bireyi toplumun yararı için çalışmasına teşvik ettirecek bir yapı ortaya koymamışlardır.
İslam, “adalet” i insanoğlunun yeryüzünde barışı, dengeyi ve uyumu koruması için ön koşul olarak görmektedir. Bireyin ve toplumun inşası için adalet kavramı İlahi metinlerde de sıkça dile getirilmektedir. Yapı bakımından bireysel özgürlükler, haklar ve yükümlülükler farklı formlarda çeşitli örneklerle aktarılmaktadır. Peygamberler de yaşamları ile bu öğretinin pratikte nasıl yaşanması gerektiğini göstermeye çalışıp uyarmak için geldikleri toplumda bu düzeni sağlamak için gayret sarf etmişlerdir. Bu öğretiler insanların, diğer varlıkların haklarını tanımaları ve sömürmemeleri içindir. Adalet, çatışma ve acıyı bir toplumdan kaldırırken, ihsan da toplumu bir uyum ve anlaşma ile doldurarak ona zarafet, güzellik ve mükemmellik kazandırır. Elinden ve dilinden emin olunan Müslüman, zulümden kaçınır, yaşadığı toplumda güveni sağlar.
Adaletsizliği doğuran en büyük sebepler: başkalarının haklarını görmemezlikten gelerek, bencilliği ve çıkarları hayatın mutlak ilkesi yapmaktır. Yalnızca üretimdeki payları oranında kendi menfaatini sağlayan kapitalist toplumlardaki iktisadi adalet, merhamet duygusu ile denge bulan toplumsal adalet yapısı ile çatışmaktadır.
Sebep-sonuç ilişkisinin ön plana çıktığı görünen modern Batı zihniyetinde, dini düşünceden kopuş görülmektedir. Bütün varlıkların hareketinin Tanrının koymuş olduğu kanunlar çerçevesinde olduğu varsayılan dini düşünce yapısı, seküler yaklaşımlı modern düşünce, Kâinata müdahil olan bir Tanrı anlayışı yerine “kendisini sebep-sonuç ilişkilerinde gösteren” düşünce anlayışı ile yer değiştirmiştir.
Orta Çağ Aydınlanma düşünürleri: “Adaletin daima güçlüden yana olduğu” tezini savunan bir zihniyete sahiptir. Sonrasında ortaya koymuş oldukları tezleri bu anlayış üzerine kurmuşlardır. Yaratılışın doğal nedenlere bağlı olduğunu ve faydanın tercihler sonucu rakam ile ifade edildiği, güçlünün zayıfı ezmesi ile hayatta kalmasının mümkün olabileceği görüşüne dayanan bir “doğal ve materyalist İktisat anlayışı” ile toplumda adil düzenin sağlanabilmesi mümkün görülmemektedir.
İnsan varoluşunu kendine ve yaşadığı evrene fayda sağlama, zarar vermeme ilkesi doğrultusunda Allah’a kulluk ederek insanlara adalet ve ihsanda bulunarak ideal ölçüde gerçekleştirebilmektedir. Aksi takdirde akıllı insan önce kendine sonra yaşadığı evreni zarar verip felakete sürükleme potansiyeline sahiptir. Adaleti, iyiliği, yardımı ve güzelliği öğütleyen Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri buna delil şeklindedir; Nahl Suresi 90. Ayet “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Maide Suresi 8. Ayet “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”
İslam, bireye vicdanını ferdi şuurunu uyanık tutarak, güzel huyluluğa, toplumu da yükselme ve ilerlemeye sevk edecek bir inanç sunmaktadır. Yaşadığı toplumun bir parçası olduğu bilinci ile insanı donatırken, insanlığın bir parçası olduğunu da unutmamasını söyler.
İslam, “insanın üretici enerji ve imkanlarını ruh ve madde düzeyinde en yüksek oranla, özgünce gerçekleştirebilmesi” için önündeki alanı açmaktadır. Bu durum toplumun etkinliğinin hızını artırmakta, insana çok değişik seviyelerde üreticilik ve renklilik kazandırmaktadır.
İnsanlar bu dünya hayatında, yararı elde etmek için yardımlaşma ve zararı defedebilmek için dayanışma içinde oldukları sürece hem dünya hem ahiret hayatlarını kazanmış olacaklardır. İslam’ın amacı Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere, başlangıcı ve sonu olan dünya hayatındaki insanın bu uzun ve meşakkatli yolculuğunda, insanın doğru bir şekilde hedefe ulaşmasına yardımcı olmaktır.
Kendi kârını maksimize etmek insanlar için birer araçtır. Birbirini güçlü güçsüz gibi sınıflara ayıran toplumlarda düşmanlık, kin ve haset ortaya çıkar. İslam’da güçsüze, zayıfa yardım eden kendisi için istediğini kardeşi için de istemesi gerektiğini öğreten bir anlayış vardır.
Tüm varlık aleminin tek bir iradeden yaratılmış olması, kâinatın parçalarının uyum içinde bulunmasını ve insanın da kâinatın bir parçası olarak uyum içerisinde birbirileri ile yardımlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle İslam’ın bakış açısına göre insanlık, çıkarların ortaklığıyla değil ihtiyaçların ve birbiri ile yardımlaşma ortaklığıyla bir bütündür. Ve böylelikle varlık âlemiyle yardımlaşma vesilesiyle yeryüzünde adalet sağlanacaktır.
6 Şubat 2019 Çarşamba
Duha / Zehra
Ve sen artık büyüdün de biz seninle hayattan konuşuyoruz, seyahat dergilerine bakıp ülkelerden anlatıyoruz Duha. Sen okuldaki arkadaşlarından bahsediyorsun bana okul dönüş yolunuda.. Sonra isim şehir oynuyoruz birkaç dilde. Kitap okumayı ve sessiz sinema oynamayı çok seviyorsun, durmadan oynamak istiyorsun. Geceleri uyumadan masal anlatmamı istiyorsun, bir tane daha bir tane daha diye diye bende masallar tükenince sen anlatmaya başlıyorsun ve sen değil ben uyuya kalıyorum. İsmin gibi kuşluk vaktinde uyanmayı seviyorsun ve neşe içinde uyanıyorsun. Her zaman her mekanda şarkı söyleyip, dans edip, resim yapabiliyorsun :) Kart hazırlamayı çok seviyorsun, üzerine resim çizip,kart sahibinin ismini ve onu sevdiğini yazdığın. Kardeşlerini çok seviyorsun, geceleri seni uyutmamalarına, her eline aldığın oyuncak onlar için biranda çok kıymetli oluvermesine rağmen sen tam bir ablasın. Seni üzseler de 'o daha bebek küçük bilmiyor' diye bizleri yatıştırıyorsun. Öyle güzel öyle neşelisinki, heyecanın yere göğe sığmıyor teyzecim. Senin Zefran olmak çok güzel :) Rabbime şükrediyorum elhamdulillah ve güzelliğin için subhanallah..
20 Ocak 2019 Pazar
Kitapçı İngiliz Amca / Zehra
İkinci el kitapçı dükkanları ve antikacıları ile adeta cennet olan Hay on Wye ı asıl güzel yapan; kilise kapalı ve yerlerde ıslak olduğu için yer ararken bir kitapçının kapısını çalıp dükkanında namaz kılabilir miyiz diye sorduğumuzda çok şaşırmış olmasına rağmen bize müsade eden ingiliz amca oldu. Rabbim ne güzel insanlar varediyor..Ve mekanlar işte böyle insanlara güzelleşiyor..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)